İDRİS YAVUZ


SÖZÜM İKTİDAR VE MUHALEFETE

YAVUZCA - İdris YAVUZ


Siyasetin kızıştığı bu günlerde nerede kaldı demokrasi, halk iradesi? Partiler, 50 yıldan beri ‘temcit pilavı’ gibi milletin önüne koydukları aynı senaryolarla, kavgalar ve kandırmalar…

Halbuki Cumhuriyetin ve TBMM'nin temellerini atan ve bunu gelecek nesillere emanet eden Atatürk diyor ki; “Millete efendilik yoktur. Hizmet etmek vardır. Bu millete hizmet eden onun efendisi olur.” (1921) demektedir.

Ülkesini seven iktidar ve muhalefet partileri, milli çıkarlar söz konusu olduğunda duygusallığa, siyasi ranta asla yer vermemelidir. Ama memleket bugün birliğe ve beraberliğe muhtaç durumda iken birden bire ne oldu da ortalık toz duman oluverdi?

“Sıradan politikalarla, milleti parçalamak ihanettir” diyen. Atatürk; “Bir hükümet iyi midir? Kötü müdür? Hangi hükümetin iyi veya kötü olduğunu anlamak için ‘Hükümetten amaç nedir?’ Bunu düşünmek gerekir. Hükümetin iki hedefi vardır. Birincisi milletin kalkınmasını, ikincisi de milletin refahını temin etmek. Bu iki şeyi yerine getiren iyi, getiremeyen kötüdür” (1923) demektedir.

Siyasetçiler, halk içine çıktıkları zaman yüzlerinin akıyla yaptıklarının hesabını vermelidir. Aksi takdirde huzursuzluğun kaynağı bitmez. Burada hiçbir partiyi ve siyasetçiyi suçlama niyetinde değilim.

Bırakın artık, hangi partiden olursa olsun, milletvekili kendi tercihini, kendi iradesini, millet adına kullanabilsin. Bakın o zaman ne güzellikler doğacaktır.

Milletin üzüntüsünü paylaşmak, problemini çözmek, seçilen bu milletvekillerinin görevi olunca, işte bu milletvekiline güven duygusu artar.

Bu ülkeyi sevenler, taşın altına ellerini koymalıdır. Memleket, millet işlerini, kendi çıkarlarına tercih etmelidir. Bu milleti siyasette “deneme tahtası” haline getirmeden dürüstçe ve samimi olarak halkın içine girip, onu yakından tanımalı, eksikleri tespit edip, görüp gözetmeli, lafla değil, gerçek olarak milleti sevmelidir.

Atatürk’ün Türkiye’sinde onun ilkelerini savunanlara Atatürk diyor ki;

“Memlekete hizmet etmek isteyenler açık sözlü olmalıdır. Yapılacak şeyleri olduğu gibi ifade edilmelidir. Millete gerçeği söylemeyenler, kendilerini de aldatmış olurlar.” (1923)

Şimdi bu konuyu, Nasrettin Hoca’nın bir fıkrasıyla noktalamak istiyorum;

“Nasrettin Hoca’nın hanımı vefat etmiş. Cenaze namazı kılınıp defnedilecektir. Tam bu anda imam efendi cemaate sormuş;

-Ey Cemaat! Şu hatunu nasıl bilirdiniz? Hiç kimsenin cevap vermesine fırsat kalmadan Nasrettin Hoca kalabalığı yarıp öne çıkmış;

-İmam Efendi! İmam Efendi! Boşuna yorulma, bu cemaat ne bilir onun halinden? Ben onun yedi yıl kahrını çektim. Ne kumaş olduğunu ben bilirim. Beni daha fazla söyletmeden ört üstünü. Biraz da toprak altındakiler kahrını çeksinler” demiştir.

Eh ne diyelim! Bu millet elli küsur yıldır üç aşağı beş yukarı, iktidar ve muhalefette olanların vaat ve kandırılmanın kahrını çektiler, ama hiçbir şey değişmedi.