ASIM CENGİZ GÜR


SÜNNET OLMADAN ÜMMET OLMAZ

Notlar - Asım Cengiz GÜR


Hayatımızı ve kurallarını Yüce Allah´ın iradesi doğrultusunda oluşturan Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in sözleri, fiil ve davranışları ile onayladıkları ya da sükut ettikleri şeylere sünnet denildiğini geçmiş notlarımızda da aktarmıştır. Kur´an-ı Kerim ve onun ilk ve en yetkin açıklayıcısı ve uygulayıcısı olan Sevgili peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in ortaya koyduğu hükümler çerçevesinde sürdürülen hayata ve bu hayatı yaşayanlara da Ümmet-i Muhammed diyoruz. Daha açık bir ifade ile: ?Ümmet-i Muhammed?, Kur´an-ı Kerim ekseninde Sünnet-i Muhammed ile inşa edilmiş sosyal bir yapı ve gerçekliktir. Bu sebeple sünnet gerek kişisel ve gerekse toplumsal hayatın hiçbir yerinden ve hiçbir şekilde dışlanamaz, dışlanmaması gerekir. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in ümmetine bıraktığı ve birbirinden ayrılmaz iki emanet Kur´an-ı Kerim ve Sünnetidir.

Aziz Kitabımız Kur´an-ı Kerim´de Hicr Sûresinde :

?Muhakkak ki o zikri (Kur´an´ı) biz indirdik biz; şüphesiz onun koruyucusu da ancak biziz? buyurulmuştur. Yine Nisâ Sûresinde de:

?Ey iman edenler! Allah´a itaat edin, Resûl´e itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de? Herhangi bir şey hakkında çekişir (anlaşamaz)sanız, eğer gerçekten Allah´a ve âhiret gününe inanıyorsanız, onu, Allah´a ve Resûlü´ne arz edin (Kur´an ve Sünnet´le halledin). Bu, (sizin için) daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir. (Ey Muhammed!) Sana indirilen (Kur´an´)a ve senden önce indirilen (kitaplar)a (sözde) inandıklarını iddia edenleri görmedin mi? Kendilerine onu inkâr (ve red) etmeleri emredildiği halde yine de tâğûtta (Allah´ın hükümleriyle hükmetmeyenler tarafından) muhakeme olmak (yargılanmak) isterler. Zaten şeytan da onları (böylece hidayetten) uzak bir sapıklıkla büsbütün saptırmak ister. Kendilerine: ?Haydi (hakem olarak) Allah´ın indirdiği (Kur´ân-ı Kerîm´i)ne ve Resûlü´ne gelin!? denildiği zaman, münâfıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün. Fakat elleriyle yaptıkları (kötülükler) yüzünden kendilerine bir felaket geldiği vakit: ?Biz iyilik etmek ve uzlaştırmaktan başka (bir şey) istemedik.? diye, nasıl da Allah´a yemin ederek (ve özür dileyerek) sana gelirler.  Onlar, Allah´ın kalplerinde olan (yalan)ı bildiği kimselerdir. Onlara aldırma, onlara yine de öğüt ver ve kendileri hakkında tesirli söz söyle. Biz, bütün peygamberleri ancak Allah´ın izni (emri) doğrultusunda kendilerine itaat edilsin diye gönderdik. Onlar, (o tâğûtta muhakeme olmaya gitmek isteyerek) kendilerine yazık ettikleri zaman, (pişman olarak) sana gelip Allah´tan bağışlanmalarını dileselerdi, Peygamber de onlara mağfiret dileseydi, elbette Allah´ı, daima tevbeleri kabul edici ve çok merhamet edici bulurlardı. Hayır! Öyle (dedikleri gibi) değil. Rabbine andolsun ki (onlar) aralarında ihtilaf ettikleri meselelerde seni hakem yapmadıkça, sonra da verdiğin hükümden içlerinde bir sıkıntı (ve şüphe) duymadan, (sana) tam teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar? buyurulmaktadır.

Notlarımızın başında hatırlatmış olduğumuz ayet-i kerime de Kur´an-ı Kerim´in korunacağını bildiren Yüce Rabbimiz, O´nun en güzel temsilcisi ve uygulayıcı olan Elçisi´nin, Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in sünnetinin de gelecek nesillere intikal edeceğini böylece dolaylı olarak onun da korunacağını bildirmiştir. Bu vazife de öncelikle âlimler olmak üzere tüm ümmete gücü nisbetinde yerine getirmeleri gereken bir vazifedir. Bu kutlu vazifenin şuurunda olan Müslümanlar, sahabe-i kiram efendilerimizden bu yana ?sahih din?e sahip çıkmıştır ve bu sebeple de gerek Kur´an-ı Azimüşşan ve gerekse onu yorumlayan ve yaşayarak örnek olan Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in sünnetini koruma için üstün gayret göstermişlerdir. ?Hadis İlmi?nin var olma sebebi de budur.

?Nasıl inanırsanız, öyle yaşarsınız? ve ?Yaşadığınız gibi inanırsınız? denmiştir. Dolayısı ile eğer örneğimiz Kur´an-ı Kerim ve onun ayrılmaz parçası olan Sünnet olmaz ise, gerçek inançtan ve Yüce Allah´ın muradı olan hayattan uzak kalırız. Yukarıdaki ayeti kerimelerden ve daha birçok ayeti kerimelerden de görüyoruz ki; tüm görüşlerden önce uyulması gereken görüş Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in görüşüdür. Onun görüşlerine sarılarak kurtuluşa erebiliriz.

Yüce Allah´ın koruması altında olan Kur´an-ı Kerim´i tahrif edemeyenler, onun metnini değiştiremeyenler, Kur´an´ın manasını değiştirmek istemişler ve bunun önündeki en büyük engelin sünnet olduğunu kavramışlar ve emellerine ulaşmak için de sünnet üzerinde tartışmalar oluşturmuşlardır, oluşturmaktadırlar. Nihai amaç, Müslümanların Kur´an-ı ve sünneti yaşayan bir toplum olmaktan çıkartmaktır. Sevgili Peygamber Efendimiz´in ve sünnetinin ümmet nezdindeki oturmuşluğunu kırabilmek için de öncelikle sahabeler ve sonraki nesil raviler üzerinde tartışmaları kamu önünde yapma stratejisi benimsemişlerdir. Halbuki, hadis ve tafsir ilimleri zaten sahih rivayetlerin tespiti için geliştirilmiştir.

Yukarıda naklettiğimiz âyetler için İbn-i Kesîr (Allah ondan razı olsun) ?Allah´a iman ettik diyenler herhangi bir anlaşmazlık halinde çözüm için Allah´ın kitabına ve Resûlü´nün sünnetine başvurmazlarsa bu onların içlerindeki küfürdendir? demiştir.

Sünnet olmadan fert fert kâmil Müslüman olunamayacağı gibi, Yüce Rabbimizin bizden beklediği dünyaya ilişkin ?sosyal hayat?ı da tesis edemeyiz. Bu sebeple rahatlıkla denilebilir ki: ?Sünnet olmadan, ümmet olmaz!?

Yüce Allah (c.c.) ?Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim? buyuran ve Kerim Kitabımızda ?İdeal/en güzel örnek insan? olarak işaret edilen Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in sünnetini kavrayabilmeyi, kişisel ve toplumsal hayata aksettirebilmeyi hepimize nasib ve müyesser eylesin. (âmin).