ASIM CENGİZ GÜR


SÜNNETİN ÖNEMİ

SÜNNETİN ÖNEMİ


Sünnet kelimesi genel olarak, Arapçada bir yol tutturmak, bir adeti devam ettirmek mânâsına geliyor. Onun için Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyurmuşlar ki:

"Kim müslümanlıkta güzel bir yol tutturur, güzel bir adet ortaya çıkartır ve bu güzel yol kendisinden sonra sürdürülürse, o yolda gidenlerin sevabından bir şey eksilmeksizin bir misli de o adeti ortaya çıkarana yazılır. Kim kötü bir çığır açar, kötü bir yol tutturur, o çığırdan da ondan sonra başkaları yürürse; o yürüyenlerin günahından bir şey eksilmeksizin bir misli de bu ilk açana yüklenir."

Sünnetin özel bir kaç mânâsı daha var. Başta gelen anlamı, Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in bize dinimizde örnek olan sözleri, fiileri ve hattâ takrîri; yâni karşısında bir şey yapıldığı zaman, eğer men etmemişse, müdahale edip durdurmamışsa, düzeltmemişse, yanlışlığını vurgulamamışsa; demek ki bir yanlışlık yok, yapılabilir. Sükûtu da bir mânâ ifade ediyor Peygamber Efendimiz (s.a.v.)`in. O da bizim için bir kaynak, bir delil, hükmün çıkartılması için sebep oluyor.

Sözleri doğrudan doğruya anlaşılır bir kaynak; söz söylememiş olsa, bazı hareketleri yapmış olsa, o yapmış olduğu hareketler de bizim için örnek; "Efendimiz oturura su içti, Efendimiz haccı îfa ederken falanca yerde şöyle davrandı..." diye, davranışları dahi bi işin içine giriyor. Burada sünnetin önemi denildiği zaman kasdedilen bu... Peygamber Efendimizin bize örnek olan, bizim kendisinden istifade edeceğimiz ve kendisine uymamız gereken sözleri, hareketleri, sükûtu, takrîri...

Tabii, bir de fıkıhta sünnet kelimesi var. Ef`âl-i mükellefîn, kulların fiillerinin sevap ve günah bakımından değerlerini ifade eden terminoloji sırasında farz var, ondan sonra vâcib var, sünnet var, müstehab var... Onlardan birisi olarak şu sünnettir demek, Peygamber (s.a.v.)’in yaptığı bir şeydir ama, farz gibi değildir; farzdan daha sonra gelen fiil mânâsına...

Tabii bunun dışında sosyal hayatımızda başka anlamları var. Türkiye`de sünnet olmak denilince, çocukların bir tatlı hatırası hatıra gelebiliyor. O da Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in o tıbbî operasyonu çocuklar üzerinde tavsiye etmesinden ve hadis-i şerifinde, "On şey fıtrattandır, bunları yapmak lâzımdır." diye işaret buyurmasından. Ona Arapçada sünnet demiyorlar, hıtân diyorlar. Türkçede sünnet diye yerleştirilmiş. Çünkü büyüklerimiz bir takım fiileri sevdirmek istemişler, yapılışındaki niyetin ne olduğunu öne çıkarmak istemişler, o isimle isimlendirmişler.

Dinimizde sünnetin ehemmiyeti çok büyüktür ve bu hiç şek ve şüphe kabul etmez, münakaşa götürmez bir açıklıkla ortadadır. Pek çok ayet-i kerime var; her bakımdan Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e ittibâ etmemizi, uymamızı bize kuvvetli bir şekilde emrediyor. Onlardan birkaç tanesini hatırlamak gerekirse :

 "Allah`a itaat ediniz ve onun gönderdiği peygamberi olan, elçisi olan Rasûlüllah`a itaat ediniz!"

"Allah ve Rasûlü bir mü`min erkeğe veya hanıma, şunu şöyle yap, bunu böyle yapman lâzım gelir diye bir hükmü hükmettiği zaman, artık kendisinin bir seçme hakkı, tercih hakkı veya yapıp yapmama durumu bahis konusu olamaz." Yâni ne olacak? O işi Rasûlüllah`ın emrettiği şekilde yapması lâzımdır. Yapmadığı takdirde günahkâr olur.

"İnsanlar, o mü`minim diyen kimseler, iman ettik deyip etrafında toplanan insanlar gerçekten iman etmiş olmazlar, tâki ey Rasûlüm seni aralarındaki ihtilâflı konularda hakem kabul etmedikçe ve senin verdiğin hükümde de, içlerinde bir eziklik, bir kabul etmeme duygusu, bir hoşnutsuzluk da olmamak şartıyla, böyle bir teslimiyetle teslim olmadıkça gerçek bir mü`min olmuş olmazlar." 

"Kim Allah`a itaat ederse ve Rasûlüllah`a itaat ederse; işte bu itaat eden kimseler, kendilerine Allah`ın lütfettiği, ikram ettiği, ihsân eylediği kimselerin (Peygamberlerin, sıddÎkların, şehidlerin ve Salihlerin) yanında olacaklardır."

"Ey Rasûlüm sen o adamlara söyle: Eğer siz Allah`ı seviyorsanız, bana tabî olun da, Allah da sizi o zaman sevsin ve sizin günahlarınızı bağışlasın!"

Demek ki Rasûlüllah`a ittibâ, Allah`ın kulu sevme vesilesidir. Bunlar bu konudaki ayet-i kerimeler... Tabii bu kadar ayet sıralamaya lüzum yoktur, bir ayet-i kerime veyahut da bir ayet-i kerimedeki bir işaret, bir mü`min için kâfîdir. Emrin müteaddid olması da gerekmez, bir emir dahi yeter. Fakat emrin çok olması, işin ehemmiyetinin daha büyük olduğunu da gösteriyor.

O bakımdan Kur`an-ı Kerim bize Rasûlüllah SAS`e her yönden uymamız gerektiğini, hükmüne rıza göstermemiz gerektiğini, ona itiraz duygusu içinde olmamamız gerektiğini çok net olarak göstermiştir, böyle yapmamızı bizden istemiştir.

Allah ondan razı olsun  Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Sevgili Peygamber (s.a.v.) Efendimiz buyurdular ki:

"Kim bana itaat ederse, Allah`a itaat etmiş olur. Kim bana isyan ederse, âsî olursa, karşı gelirse, Allah`a karşı gelmiş olur." Onun için Allah’ın elçisine (s.a.v.) itiraz, karşı gelmek, âsî olmak bahis konusu değildir; mutlak bir itaatle itaat etmek, mü`minin tam mü`min olmasının şartıdır.

Yüce Allah bizleri kendisine ve elçisine tabi olan, uyan ve layıkı ile seven böylece kendileri tarafından da sevilen seçkin kullarının arasına dahil eylesin.