SAMİ DAYANGAÇ


SÜRESİZ KORUNMA

GÖZLEM - Sami DAYANGAÇ


Hiç akılda olmayan ve hiç de karşılaşılmayan bir hastalık dünyayı kasıp kavurdu, kavurmaya devam ediyor. Çin’de başlayıp inanılmaz hızla yayılan bu illete karşı insanımız çaresiz kaldı. Ama teknolojisi gelişmiş ülkeler hemen aşı çalışmalarına başladılar.

Ülkemizde ise ne yazık ki maske kullanımı dahi arzu edilen seviyede değil. Bu illetin başlamasından sonra ilk şaşkınlık atlatılıp maske ve temizlik kuralı başlatılınca hız kesilir gibi olmuştu. Elbette şehri yönetenlerin çabaları da buna katkı sunmuştu.

İlk zamanlar vefat edenler başka hastalıktan vefat ettiği şeklinde açıklanır oldu. Mesela corona olan biri ilerleyen zamanlarda akciğeri iyileşse dahi hastalığın tetiklemesi sonucu oluşan kalp krizi ile vefatlar gerçekleşti.

Corona olmak asla ayıp değil. Testi pozitif çıkan her kim olursa mutlaka açıklamalı, karantinaya, gözetime alınmalıdır. Pozitif çıkıp bunu saklamak hem ihanet hem de kul hakkıdır, günahtır. İşyerim kapanmasın, ailem karantinaya alınmasın mantığı ile bu illetle mücadele edilemez. Aylardır başta Valimiz, belediye başkanlarımız, kamu kurumları temsilcileri maske denetimi yapıyor. Oysa maske takmak insanların kendileri için yapılan bir eylem. Bireysel olarak kişinin kendisini ilgilendirir. Ama yayacağı mikropla ailesine, çevresine milletine ihanet etmiş olur.

Zaman zaman karşılaştığımız maskesizlere biz de maske uyarısı yapıyoruz. Kimi ‘sana ne’ diyor, kimi ‘böyle bir hastalık yok’ diyor. Herkesin bir cevabı var. Biz de, ‘polis ileride ceza yazıyor’ deyince, ya cepten ya çene altından maske çıkıp takılıyor. Uzmanlar maske için nefes alma organınıza takın diyorlar, arka cebe takanlar neyi hedefliyorsa artık...

Hastalığın tam olarak anlaşılması epey bir zaman aldı. Bu zaman zarfında medya meraklısı pek çok profesör attı, tuttu. Arşivlere bakın hayretle göreceksiniz. Bir profesör bu mikrobun Türk genlerine uymadığını bu nedenle bize bulaşmayacağını söylemişti. Bir diğeri eve gelince ayakkabılar dışarıda çıkarılacak, palto mont vs çıkarılınca 6 saat balkonda bekletilecek demişti. Yine medya meraklısı bir profesör maskeye gerek olmadığını açıklamıştı. Ne yazık ki inanılmaz bir bilgi kirliliği yaşandı, yaşanıyor. Mesela Şehir Hastanemizin Başhekimi Profesör Dr. İlhami Çelik Bilim Kurulu Üyesi. Uzmanlık alanı enfeksiyon hastalıkları. Ama dikkat edin konuşmuyor. Bir iki çıktı baktı ki uzman olmayan herkes konuşuyor davetleri kabul etmedi. Oysa konuşması gerekenler suskun olmamalı.

Gelinen nokta çok vahim. 65 yaş üstü denildi, sokağa çıkma kısıtlaması uygulandı, aşılar da yapıldı. Aşılama yaşı 30'a düşürüldü, ay sonuna 20’li yaşlar aşılanacak. SGK’lı olanlar yaş sınırı olmaksızın aşılanıyor. Ama dikkat ediniz hastalık yaşı beklenenden çok alta düştü. 30-60 yaş arası artık hastaneleri dolduruyor. Üst solunum yolundan başlayan yani nefes almakla bulaşan bu hastalığın henüz çaresi bulunamadı. Çok yakınlarımızı yitirdik, yitirmeye devam ediyoruz. O halde neden maskeye, mesafeye uymuyoruz? Yurt dışından gelenlere sorun, orada polis müdahale etmiyormuş, kendi sağlığını kendi düşünmeyene karışılmazmış. Ya bizde? Polis yani ceza yoksa deli cesareti gibi bize bir şey olmaz diye sokaklardayız. Kısıtlama saatlerinde gençlerin, çocukların sokaklarda parklarda olduklarını hayretle görüyoruz. Peki, aileler buna nasıl göz yumuyor? Çocuk hasta olmasa bile coronalı bir ailenin çocuğundan kapıp eve getirmez mi? Ne yazık ki kıymetli okur, pek çoğumuz hastalıktan, sevdiklerimize hastalık bulaştırmaktan hatta ölümden korkmuyor, polisten, cezadan korkuyoruz. Bu da eğitimsizliğimizin göstergesi olsa gerek...