ASIM CENGİZ GÜR


TALKIN-SALKIM MESELESİ

Notlar - Asım Cengiz Gür


Ecdadımızın güzel sözlerinden birisi de ?Ele verir talkını, kendi yutar salkımı? sözüdür. Başkalarına haram yememeyi öğütlerken, kendisinin afiyetle(!) haram malı yemesini anlatır. Kıyasen hayatın tüm safhasına yayabiliriz bunu. Aziz Kitabımız Kur´an-ı Kerim´de Bakara Sûresinde: ?Siz Kitab´ı okuyup durduğunuz halde, kendinizi unutup da, (diğer) insanlara iyilik yapmalarını (ve takvâyı) mı emrediyorsunuz? (Bunun çirkin olduğunu) hiç düşünmüyor musunuz?? buyurulmaktadır.

Her ne kadar bu ayet-i kerime ehl-i kitâba, yâni kendilerine daha önce, Kur`an`dan önce kitap indirilmiş kavimlere, Peygamber Efendimiz`den önce Mûsâ (a.s.) gibi, İsâ (a.s.) gibi peygamber gönderilmiş kavimlere hitap ise de hükmü herkes için geçerli olduğundan hepimizin bu hususlara dikkat etmesi lâzımdır.

Her insan muhataplarına sohbet, vaaz, nasihat edebilir, dini öğretebilir ama öncelikle kendisinin bunları tutmasının gerekliliğini ifade eden bu âyet-i kerimenin yanı sıra Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in bir hadis-i şeriflerinde de: "İnsanlara hayrı, doğru yolu, güzel şeyleri, Allah`ın rızasına uygun ahkâmı öğreten, ama kendisi onu işlemeyen alim neye benzer? Kendisi yanıp, etrafı aydınlatan kandile benzer" buyurmaktadır.

Kuru bilgi ya da insanı Allah´ın rızasına eriştirmeye vesile olmayacak bilgi, Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in ifadesi ile ?Faydasız İlim?´den sakınmak gerekir. İlim uygulamak için olmalıdır. Âlim, ilim sahibi olup bu ilmini öncelikle kendisi uygulayan ve insanlara da aktaran, anlatan insandır. Bu sebeple bilgi sahibi olup bunu aktaran ancak kendi hayatına aksettirmeyen birisi olmak yerine, ilmi önce kendi hayatına aksettiren ve etrafına da faydalı olan insan olmaya çalışmalıdır. Bunlardan birincisini bekleyen netice, bir müddet sonra kandildeki yağın veya yanmakta olan mumun bitmesi ile ışığın sönmesidir. Halbuki bilgiyi öncelikle hayatına aksettiren insan, nurdan beslenebileceği için daima aydınlatma vazifesini görür.

Notlarımızın başındaki âyet-i kerimede de bildiklerini yaşamayan âlimlerle ilgili tehdidi görüyoruz. Kerîm Kitabımız Kur´an-ı Kerim´de Saff Sûresinde de: ?Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah yanında ne kadar çirkindir? buyurulmaktadır. Ayrıca yine Aziz Kitabımızda, kendilerine Tevrat/İlim verilmiş insanlar bu bilgileri kullanmamaları sebebiyle ?Kitap Yüklü Eşekler?e benzetilmektedir.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) : ?İsrâ´ya götürüldüğüm (Mi´râca çıkarıldığım) gece, dudakları ateşten makaslarla kesilen birtakım kimselerin yanından geçtim. ?Bunlar kimlerdir ey Cebrâil´ dedim. Bana şu cevabı verdi: ?Bunlar dünya ehlinden olan hatiplerdir. İnsanlara iyiliği emrettikleri ve Kitab´ı okudukları halde bizzat kendilerini unutanlardır. Bunlar hiç akıl etmezler mi?´ ?buyurmuşlardır. Başka hadis-i şeriflerde de: ?İnsanlara iyiliği emredip de kendilerini unutanlar cehennem ateşinde bağırsaklarını sürüklerler. Onlara, ?siz kimlersiniz´ diye sorulur, şu cevabı verirler: ?Biz, insanlara hayrı emrettiğimiz halde kendimizi unutan kimseleriz?, ?Kıyamet gününde adam gelir, cehenneme atılır. Bağırsakları karnından dışarıya fırlar. Değirmen merkebinin döndüğü gibi bağırsakları etrafında döner. Cehennemlikler onun etrafına toplanır, şöyle derler: ?Ey filân, sen iyiliği/iyi şeyleri emreden, haramdan/kötü şeylerden alıkoyan bir kimse değil miydin?? Şöyle der: ?Evet, öyle idim. Ma´rûfu emreder, fakat kendim işlemezdim. Münkerden alıkoyar, fakat kendim işlerdim?.

Tâbiînin büyüklerinden, zâhid, muhaddis, fakîh ve müfessir Hasan Basri (Allah O´na rahmet etsin), ?İnsanlara uygulamanla, fiilinle nasihat et; sadece sözlerinle değil? demiştir. Bir başka nasihati ise şöyledir : ?Mârufu emreden birisi olduğun zaman, onu kendisi yaşayıp uygulayanlardan ol; yoksa helâk olursun. Münkeri de sakındıranlardan olduğunda ise, ondan kendisi sakınanlardan ol; yoksa helâk olursun?.

Maruf, dinin emrettiği; münker ise dinin yasakladığı şey demektir. Başka bir deyimle Kur´an ve sünnete uygun düşen şeye maruf; Allah´ın râzı olmadığı, inkâr edilmiş, haram ve günah olan şeye de münker denilir. Aziz Kitâbımızda Âl-i İmrân sûresinde: ´´Sizden hayra çağıran, marufu emreden, münkerden vazgeçirmeye çalışan bir ümmet bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir" buyurulmaktadır. Yine aynı sûrede : "Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. Marufu emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız; çünkü Allah´a inanıyorsunuz...´´ buyurulmaktadırlar. Bu müjdeli ve sorumluluk yükleyen âyet-i kerimeye göre müminler, dünyadaki en hayırlı toplumdur ve iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan en güzel ahlâkla yetişmiş bir toplumdur. Bu toplumun korunması için bu ayetlerle dinin en önemli ilkeleri olan iyiliğe, doğruluğa, güzelliğe, çağırmak emredilmiştir. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) : "Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin; buna gücü yetmezse diliyle onun kötülüğünü söylesin; buna da gücü yetmezse kalbiyle ona buğzetsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir´´ buyurmuşlardır. Bu vazifeye yaparken, notlarımızın başında yer alan âyet-i kerimeyi de göz önünde bulundurmalı, gerçekleri bilirken, başkalarına öğütlerde bulunurken, bunları ilk önce kendimiz tutmalıyız.

Yüce Allah (c.c.) rızasına uygun bir hayat sürer ve çevresine de nasihat ve örnek olma yoluyla nasihatte bulunur iken, nefsinin ve şeytanın ağına takılarak, iyiliklerden uzaklaşmamaya bizi muvaffak eylesin. Rabbimiz bizi Hakk´tan ayrılmaktan, iki yüzlülükten ve kötü ahlâklı olmaktan; faydasız ilimden, ürpermeyen gönülden, doyma bilmeyen nefisten, kabul olunmayan duadan muhafaza buyursun. (âmin).