SAMİ DAYANGAÇ


TECAVÜZÜN TARİHÇESİ VE CEZASI

GÖZLEM - Sami DAYANGAÇ


Neredeyse insanlık tarihi kadar eski tecavüzün tarihi… Tecavüzün yazılı tarihte bilinen ilk mağduruna Yunan Mitolojisi’nde ‘Europa’nın Zeus tarafından kaçırılışı’ olarak rastlıyoruz. Bu olay 1559-1562 yıllarında ressam Titian tarafından ‘Europa tecavüzü’ olarak resmedilmeseydi belki de tecavüz olarak anılmayacaktı.

O zamanlarda bile kadının güzelliği veya evlilik durumu ‘tecavüz sebebi’ ve ‘hafifletici unsur’ olarak değerlendiriliyordu. Örneğin, İsa’dan önce 1780 yılında Hammurabi Yasaları’nda tecavüze uğrayan kadın ‘bakire’ ise masum, ‘evli’ ise zina yapmış olarak algılanırdı ve tecavüzcüsüyle birlikte idam edilirdi. Hititler’in Nesili Kanunları’nda kadın kendi evinin içerisinde tecavüze uğramışsa idamla cezalandırılırken, Asurlular bu cezanın karar ve infaz yetkisini kocaya ya da babaya vermekteydi. Yasalar açısından, tecavüzün kadından ziyade kocaya ya da babaya karşı işlenmiş bir suç olduğu algısı İsa’dan sonra 13. yy’a kadar devam ediyor.

Tecavüzün başlı başına bir suç olarak tanımlanması ise insanlığın binlerce yılını aldı. 1275’te İngilere’de 1. Westminister Kanunları’nda tecavüz bakire olup olmadığına bakılmaksızın kadına tecavüz suç olarak tanımlandı. Ve 2 yıl olarak belirlenen tecavüzcünün cezası, 1285’teki 2. Westminister Kanunları’nda idam olarak değiştirildi. İngiliz hukuk sosyetesinin 18. yy’daki kalantor isimlerinden Sir Mathews Hale, tecavüz “suçlaması kolay ama ispatlanması zor bir suçlamadır.” diyerek dönemin bakış açısını az çok yansıtıyor. Ki bu bakış açısı 20. yy’ın ortalarına kadar hukuka yön vermiştir.

19. yy’daki ABD yasalarına göre bir tecavüz suçlamasının dikkate alınması için üç koşul gerekiyordu: Kadının iyi bir üne sahip olması, fiziksel direnç gösterdiğine dair kanıt sunması, yardım çağrısında bulunmuş olması. Bu koşulları sağlayamayan kadının açtığı dava düşüyordu.

Peki dinimiz tecavüz iğrençliğine karşı ne diyor? Fail hukûken ve ahlâken dokunulması yasak bir organa hakkı olmayarak ve zorla zarar verdiği için kendi organına da zarar verilmesini hak eder. Failin verdiği zarar mağdurda bir ömür boyu etkisini sürdürecektir. Suçun bu vasfından dolayı verilecek ceza da fail üzerinde bir ömür boyu kalıcı olmalıdır. Bu vasfı sağlayacak ceza; cerrâhî kastrasyon yani cerrâhî hadım işlemidir. Şu halde tecavüz suçunun cezası cerrâhî hadımdır.

Bu ceza ile birlikte bir defalık zarara karşı sürekli zarar verilmiş olur denecek olursa: hırsızlık suçunda da fail bir defa zarara karşılık ömür boyu kesik elle dolaşmak zorunda kalmaktadır.

Ceza ağır denilecek olursa, cezanın ağırlığı suçun ağırlığından kaynaklanmaktadır. Normal hırsızlıkta sadece el kesiliyorken, fesat yollu hırsızlıkta (hirabe durumunda) elle birlikte ayak da kesilmektedir (Bkz: Mâide, 5/33). Suçun ağırlığı arttıkça cezanın ağırlığı da artmaktadır.

Farklı ülkeler, farklı kültürler tecavüz, günümüz tabiriyle istismarı farklı cezalar vermişlerdir. Kimi hadım, kimi ölüm vb. Bize göre şayet ülkemizde idam uygulanmayacaksa ibret için, bu iğrençliği yapanın ne ile karşılaşacağını bilmesi için kalıcı bir ceza verilmelidir. Bu tecavüz, istismar adı her ne ise mutlak surette önceden indirim, iyi hal demeksizin en kısa zamanda uygulanacak cezası belirlenip ilan edilmeli ve mevcut sapıklara derhal uygulanmalıdır. Tecavüze uğrayanın çocuğu, erkeği kadını olmaz. Tecavüz varsa cezası da olmalı ve uygulanmalıdır.

Eskiden su taşınan bakraç(kova) tecavüz edenin bedeni soyulup göbek bölgesine ters olarak çevrilmeli, içine yani şerefsizin karın bölgesine fare konulmalı, bakracın üzerine kömür konulmalı kömür ısındıkça fare gereğini yapacaktır. Bunu uygulayan ülkeler geçmişte olmuştur. Dikkat buyurun idam değil. Fare sıcağı yedikçe kaçmak için o kardı o organı yırtıp kaçmak ister. Gereğini fare yapar, yapmalıdır. Bu yöntemi ilkel mi buldunuz? O halde idam gelsin diye imza toplamalı, vekillerimizi sıkıştırmalıyız. İbret için...