ASIM CENGİZ GÜR


TEVEKKÜL

TEVEKKÜL


Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurmuşlar ki:

“Kim insanların en kuvvetlisi olmak istiyor ise, İzzet ve Celal sahibi Allah’a tevekkül etsin”.

Tevekkülün sözlük anlamı “birisini vekil edinmek, işini ona bırakmak, işi başkasına ısmarlamak” gibi manalara gelir.

Tevekkül dini anlamda ise: “Bir sonuca ulaşmak için gerekli olan sebeplere teşebbüs ettikten sonra başarıyı Allah’dan beklemek, Onun takdirine razı olmak.” demektir. Sevgili Peygamber efendimiz (s.a.v.; “Çalışmak âdetim, tevekkül hâlimdir”.

Müslüman, dünya hayatını daha güzel imkanlarla ve daha rahat bir şekilde geçirmek için gerekli sebeplere tam olarak teşebbüs eder, ama şunu da çok iyi bilir ki, "Bu dünya zevk ve lezzet yeri değil, ancak imtihan meydanıdır ve âhiretin tarlasıdır. İmtihanda, tarlada, sıkıntı vardır. Ferah, imtihan ötesi ve hasat sonrasıdır.” Bunun için dünyanın musibet ve sıkıntılarına karşı psikolojik olarak bir ön hazırlığa sahiptir.

Tevekkül en büyük bir huzur kaynağıdır. İnsanın doğumu ile ölümü arasında zaman zaman, hastalıklara, musibetlere, çaresizliklere, ihtiyarlığa da uğrar. Bütün bu safhalarda insan tevekkülsüz yaşayabilir mi?

Mümin, sebepler dünyasında yaşadığının, ekmeden biçemeyeceğinin şuurundadır. Bunun yanında toprak zerrelerinin insanı tanımaktan onu merhamet etmekten çok uzak olduğunu ve gıda maddelerini yapacak ilme, kudrete ve iradeye de sahip bulunmadıklarını da çok iyi bilir.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.),

“Senin en büyük düşmanın nefsindir” buyuruyor.

Biz bu en büyük düşmanımıza karşı, Rabbimize en azim bir tevekkülle sığınmak mecburiyetindeyiz. En büyük düşmanımız nefis ve onun teşvik edicisi Şeytandır. Önümüzde, dünya sevgisi, mahlûkata güvenme, makam sevgisi, desinler, demesinler, kibir, gurur, hırs, tamah, haset, gıybet, iftira                         . Her biri nice ruhları yaralımış, nice imanları götürmüş korkunç dalgalar var. Bu dalgaları aşmak için Allah’ın emirlerine uyma ve yasaklarından kaçınmayı müteakip, ellerimizi Dergâh-ı İlâhî’ye açıp, O’na dua etmek, O’ndan yardım dilemek ve yalnız O’na tevekkül etmekten başka bir çaremiz yoktur.

Allah’a tevekkül eden insan, kalben O’na teveccüh etmiş demektir. Bu teveccüh, başlı başına bir salih ameldir, bir ibadettir. İstenen dünyevî maksat gerçekleşsin veya gerçekleşmesin, uhrevî mahsûl alınmış; ruh, huzurun zevkine ermiş, Allah’ı anmanın safâsını sürmüştür.

Allah’a tevekkül etmeyen insana, bütün ihtiyaçlarını kendi gücüyle karşılayabileceği ve yine bütün düşmanlarını da o aciz kuvvetiyle etkisiz hale getireceği vehmine kapılar. Böyle bir kişiye soralım:

Zelzele olmasın diye yerin derinliklerine sağlam kazıklar mı çakacaksın?

Başımıza yıldızlar yağacak olsa yer ile gök arasına sedler mi kuracaksın?

Yağmur “gelmiyorum” dedi mi, denizi buharlaşıracak ve o buharları rüzgara yükleyip muhtaç beldelere sevkedecek bir gücün mü var?

İhiyarlığa ve ölüme durun diyebiliyor musun?

Tevekkül’ümüzün derecesi, imanımızın kuvveti ile orantılıdır. Allah`a inanan ve inancı kuvvetli olan insan, Allah`a tevekkül eder. Ma`rifetullaha eren, Allah`ı bilen insan Allah`a tevekkül eder. Her şeyin Allah`ın elinde olduğunu bilir.

Yâsin suresinde buyurulduğu üzere : Her şeyin çâresi Allah`ın elindedir.

Zümer suresinde buyurulduğu üzere: Yerin göğün yönetimi, egemenliği; rızkın anahtarları onun elindedir.

Yine Yâsin suresinde buyurulduğu üzere : Bir şeyin olmasını murad ettiği zaman, ol der, olur.

Mâide suresinde buyurulduğu üzere : O her şeye hakkıyla, tamamiyle kadirdir.

Bu gerçekleri gören ve bilen insan tevekkül eder Allah`a. Bunu bilmeyen, buna inanmayan, bunu kavramayan, bunu gönlüne yerleştirmeyen, başkasından medet umar. Sultandan medet umar, sultanın yanına yanaşır, ona dalkavukluk yapar. Geçimini ondan sağlamaya çalışır. Zenginden medet umar, ağadan medet umar. Yanlış yerlerden ister yardımı, yardım da gelmez. Aksine başı dertten kurtulmaz.  Amma Allah`a dayanana, Allah`a tevekkül edene Allah yardımcı olur.

Talak suresinde öyle buyuruluyor : Kim Allah`a tevekkül ederse, o ona yeter.

Dolayısı ile bugünkü notlarımızın başında aktardığımız ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in buyurduğu gibi: Allah’a tevekkül eden, insanların en güçlüsüdür. Böyledir, çünkü tevekkül eden insan gaflete düşmez, umutsuzluğa düşmez, yeis’e düşmez, yorulmaz, darılmaz, sıkılmaz, sabreder yolundan dönmez. Tek başına da kalsa hak yoldan ayrılmaz.

Yüce Allah (c.c.), sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in ahlakı ile ahlaklanarak : hedefimize ulaşmak için gerekli çaba içinde olma, her türlü imkanı kullanmaya çalışma ve neticesi için Allah’ı vekil kılma, sonucu ona bırakma şuuruna ermeyi hepimize nasib ve müyesser eylesin.