ASIM CENGİZ GÜR


TOPLUMSAL İLİŞKİLERİMİZ (1)

TOPLUMSAL İLİŞKİLERİMİZ (1)


Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

"Bir Müslümanın diğer Müslüman kardeşine severek, muhabbetle bakması, benim bu mescidimde bir sene itikaf etmesinden daha hayırlıdır” buyurmuşlar.

İtikaf, ramazana ait sünnetlerden birisidir. İtikaf; bir mescidde, ibadet etmek maksadıyla bir zaman kalmağa niyet etmeye ve kalmaya denir. Ramazan`ın son on gününde mescide gelerek on gün mescidde kalınır. Eve gitmek yok, geceleyin de mescidde kalınır ve ibadet edilir. Ramazan`ın son on gününde böyle itikaf etmeye Peygamber Efendimiz (s.a.v.)de riayet etmiş. Peygamber Efendimiz`in sünnetidir, hem de kuvvetli bir sünnettir. Hem de bir beldede hiç kimse, o beldenin mescidinde böyle itikâf etmezse, bütün belde ahalisi, "Niçin bu sünneti yerine getirmediniz?" diye sorumlu olur ama, bazıları yapınca; "Eh bu beldeden de, bu sünneti yapanlar oldu" diye ötekilerinden sorumluluk kalkar. Buna yani toplumda bir kısım insanın yerine getirmesi ile diğerlerinden sorumluluğun kalkmasına sünnet-i kifaye deniliyor.

İtikâf çok sevap, çünkü artık evini de bırakıyor insan, eşini de bırakıyor, dünya işlerini bir tarafa bırakıyor ve bütün gününü yirmidört saatini mescidde ibadetle geçiriyor. Tabii belli, münâsib zamanlarda istirahat etme hakkı var. Bu çok sevaplı, herhangi bir mescidde de sevaplı, cuma namazı kılınan bir mescidde daha sevaplı.

Bu sevaplı güzel ibadetin Peygamber Efendimiz`in mescidinde olmasını düşünürsek. Peygamber Efendimiz`in mescidinde olunca namazlar bin misli sevaplı ise, her halde i`tikâflar da bin misli sevaplı olur. Peki i`tikâf ne kadardı?.. Sünnet olan Ramazan`ın son on gününde, on günlük veya dokuz günlüktü; Ramazan`ın yirmi dokuz veya otuz çekmesine göre... Ama Peygamber Efendimiz (s.a.v.) : hadis-i şerifindeki ifadesi ile "Bir sene itikâf etmesinden" buyuruyor. Hicri takvime göre kameri seneyi 355 gün olarak kabul edersek; demek ki 35-40 defa Ramazan itikâfı yapmak gibi sevap olacak.

Tekrar hadisin başına dönelim, hatırlayalım, nedir bu kadar sevap olan şey: Bir müslümanın, öteki müslüman kardeşinin yüzüne sevgi ile, merhametle, iyi duygularla bakması. Buradan görüyoruz ki, Müslümanın Müslümanı sevmesi çok sevaptır.

Bunun karşılığında başka hadis-i şerifler hatırlarımıza gelecektir: Kâbe-i Müşerrefe`nin ne kadar kıymetli, sevaplı, mukaddes, muazzam, heybetli olduğu belli; ama bir müslümanın kalbini kırmak, Kâbe`yi yıkmaktan daha günah, daha tehlikeli! Onun için gönül yıkmamağa çalışmak lâzım, müslümanın müslümanı sevmesi lâzım!

Buradan şu çok mühim noktaya ulaşıyoruz: Dinimizde müslümanın müslümanı sevmesi bir ibadettir, çok sevaplı ibadettir, çok kıymetlidir. Müslümanların birbirlerini böylece dinî duygularla, bu kadar candan sevmesi lâzım! Yâni ben müslümanım, Türkiye`de bulunuyorum, ama Bosna`daki kardeşimi de aynı muhabbetle severim, Özbekistan`daki, Kazakistan`daki kardeşlerimi de severim, İsveç`teki, Amerika`daki, Afrika`daki, Pakistan`daki, Malezya`daki, Avusturalya`daki kardeşimi de, Suriye’deki Irak’taki, Mısır’daki Tunus’taki kardeşimi de aynı muhabbetle severim. Çünkü Allah`a inanmışız, Allah`ın birliğini kabul etmişiz, tevhid akidesine bağlıyız, "Lâ ilâhe illallah" diyoruz, Peygamber SAS Efendimiz`e bağlıyız, bağlılığımızı ifâde ediyoruz. Yüce Kur’an’ın bildirdiği gibi bütün müslümanlar kardeş oldukları için, kardeşane birbirlerimizi sevmemiz lâzım.

Tabii, sevme bir kuru ifâdeden ibâret değildir. Seven insan sevdiği için her şeyi yapar, her iyiliği yapar, her ikrâmı yapar, her fedâkârlığı yapar, her yardımı yapar. Onun için hepimizin bu kardeşlerimize yardım etmemiz lâzım! Yâni dünyanın neresinden olursa olsun, zengin olsun, fakir olsun, zenci olsun, beyaz olsun, sarı olsun, çekik gözlü, yuvarlak yüzlü olsun, mavi gözlü olsun; bütün müslümanların düşünülmesi lâzım, yardımına koşulması lâzım. Somali`deyse, Somali`ye yardım gitmeli, Kongo`daysa Kongo`ya yardım gitmeli, Suriye’deyse Suriye’ye, Mısır’daysa Mısır’a, Sudan’daysa Sudan’a yardım gitmeli, müslümanlar birbirleriyle ilgilenmeli, kalpten kalbe yollar döşenmelidir. Sevginin tabii sonucu yardımlaşmadır, yardımına koşmaktır, dar zamanında imdadına yetişmektir.

Sevaplıdır diye türlü işler ve ameller, ziyaretler yapıyor ve meşakkatlere giriyoruz. Sevap hanemize bir şeyler daha fazladan yazdıralım diye. Böyle yapmanın yanısıra hepimizin maddî menfaati kadar manevî menfaatini de düşünmesi ve diğer Müslüman kardeşlerimizle ilgi ve alaka kurup, sürdürüp, yardımlaşıp, sevgimizi arttırması lazımdır. Hiç bir yerdeki müslüman yardımsız kalmamalı, imdadına yetişilmelidir. Bu fert fert, hepimizin vazifesidir.

Yüce Allah (c.c.), ivazsız, karşılıksız, samimi duygularla birbirimizi sevebilmeyi ve bunun bereketi ile dünyada ve ahirete saadet ve selamette olabilmeyi, yüksek ecirlere erebilmeyi bize nasib ve müyesser eylesin.