Sevgili Dostlarım;
Gençlik nereye koşuyor?
Geleceğimizin teminatı,
Yarınlarımızın emanetçisi,
Gözümüzün nuru,
Can paresi yavrularımız nereye koşuyor erenler?
Önceki gün haber sitelerinden birinde Dünya Sağlık Örgütünce
35 ülkede 11-15 yaş grubu gençler üzerinde beş yıl süren bir araştırmadan söz ediliyordu.
Ülkemizde de yapılan bu araştırmanın sonucunda,
Türk gençleri en öfkeli ve en mutsuz gençler olarak çıkmıştı…
Konun sebepleri konusunda bilgisine başvurduğumuz uzmanlar
Bu durumun ortaya çıkmasındaki temel etkenin,
Gençlere manevi duyguların yeterince verilmemesi olduğunu belirterek,
Sürekli tatminsizliğe itilen gençlerimiz mutsuzluğa ve umutsuzluğa düşüyorlar tesbtinde bulunuyorlar…
Bütün bunlar asla sıradan bir vaka değildir,
Ve üzerinde ciddi manada düşünülmesi
“Gençlik nereye gidiyor” bağlamında tartışılması gereken önemli bir hadiseler kanaatindeyim yarenlerim…
Çocuklarımızın - gençlerimizin geleceğe hazırlanacağı yegane yerler hiç kuşkusuz okuldur .
Tabi aile ve çevrenin etkisini de yadsıyamayız…
Fakat temel olgu okullarımızdır.
Peki okullarımız da ki tablo nasıl?
Nasıl bir fotoğraf veriyor okullarımız gelin birlikte birazcık irdeleyelim dostlarım.
Dostlarım;
Her geçen gün İtibarsızlaştırılan öğretmenlik mesleği,
Artık çoluk çocuğun elinde kan ağlıyor.
İlköğretim kurumlarında olmayan disiplin mekanizması,
Liselerdeki göstermelik,
Tamamen öğrenci lehine,
Dostlar alış - verişte görsün kabilinden hazırlanan disiplin yönetmenliği
Okuldaki huzur ve sükunu sağlamada caydırıcı olmaktan çok uzak görünüyor!
Öğrenciler sürekli kendi lehlerine alınan tedbirlerle korunmuş olmuyor ,
Aksine bu sınırsız özgüven onları
Saygısız,
Patavatsız,
Bencil,
Görgüsüz,
Ve dahi saldırgan bir tutumun içine itiyor.
Henüz kendi kişiliğini bulmamış ve ruh dünyasını şekillendirmemiş olan bu yaşlardaki çocukların,
Böyle her sinirlendiklerinde etraflarına saldırması ve şiddet uygulaması,
Artık ülkemizde çok rastlanan bir durum olarak karşımıza çıkar oldu erenler…
Türk Gençliği adeta öfke nefret kusuyor erenler!
Yıllarca sınav cenderesinde sıkışan,
En güzel çocukluk yıllarını kaygılarla yitiren ve önünde de yine düzinelerle sınav bulanan bir gencin ümitvar olması,
Neşeli olması ve sabırlı olmasını beklemek zaten biraz saf dillik olur dostlarım.
Manevi duygulardaki aşınma,
Ailelerin çocuklarıyla yeterince ilgilenmemesi,
Kitle iletişim araçlarındaki şiddete yönelik program ve diziler,
Ders müfredatlarının sıkışık olması gibi onlarca unsur
Çocukları dört bir yandan kıstırınca bu tür acı vakalar maalesef bizim de kapımızı çalıyor!
Şimdi öğrencisinin bıçak darbeleriyle hayatını yitiren öğretmeni kim geri getirebilir?
Geride bıraktığı ailesinin acısını kim dindirebilir?
İşin en vahimi bu öğrenci reşit olmadığı için muhtemelen önemli cezalar da almayacak!
Belki de birkaç yıl sonra salıverilecek!
Böyle olmaz dostlarım, olmamalı da!
Artık okullarda güvenlik birimlerinin olması gerekir! Okullarda güvenliği höbetçi öğretmenler sağlayamamaktadır ve günün şartlarına çok uygun bir durum değildir bu.
Hem öğrencilerin her türlü güvenliği için,
Hem ani gelişen bu tür durumlar için okul güvenlik birimleri oluşturmak ülkemizde şart olmuştur.
Yani okullara artık öğretmen,
İdareci ve müstahdem atanırken birkaç tane de güvenlikçi atanmalıdır!
Basına yansıtılmadan kapatılan ve her gün sayısı binleri bulan bir çok vakanın yaşandığı okullarımızda bu durum caydırıcı olacaktır kanaatindeyim.
Nöbet tutmak öğretmenin asli görevleri arasından çıkarılmalıdır ve öğretmen sadece sınıfında eğitim öğretim işleriyle ilgilenmelidir.
Öğrenci aşık olur, sevgilisinden ayrılır,
Derdini öğretmen çeker.
Öğrenci ailesiyle sorun yaşar sıkıntısını öğretmen yaşar,
Öğrenci bunalıma girer hakareti öğretmene basar,
Öğrenci saygısızlık yapar cezası öğretmene çıkarılır,
Öğrenci okul basar fatura öğretmene kesilir,
Öğrenci bıçak çeker öğretmen hayatıyla öder!
Peki bu öğretmen dert babası mı erenler?
Onun sıkıntısı, derdi yok mudur?
Çoluk çocuğu, ailesi yok mudur?
Duyguları, onuru, özel bir hayatı olduğu nedense kimselerin hatırına gelmez.
Okullarda canhıraş çalışsa didişse ve kendini feda etse kimseler tebrik edip bir aferin demez!
Ancak günün birinde insani bir hata yapsa,
Bir zaafa düşse anında yakasına yapışıp hesap sorarlar!
Çifte standardın en katmerlisi öğretmene çıkarılır her nedense!
Medyada her gün manüpüle edilmiş zam haberleriyle, şişirilmiş maaşlarıyla gündeme gelirler ve bir de vatandaş tarafından “vay gözü gönlü doymaz meslek erbabı” damgasını yerler.
Velinin kendisi iki çocuğuna tahammül edemezken tatillerde saçını başını yolarken öğretmenin başına elli-altmış öğrenciyi birden yığar ve ondan “Sevgi, şefkat ve merhamet” bekler!
Kendilerine ait bir odaları ve masaları, kitaplığı yoktur okullarda!
Bir çekmece büyüklüğünde dolap gözü okulda kendisine tahsis edilmiş tek yerdir!
Öğretmen odaları altında bir salonda teneffüs aralarında uğradığı bir başka mekanı da yoktur!
Dersi bitince eve gitme nedeni budur zira okulda kendisine ayrılan bir mekanı, bir odası ve masası yoktur…
Kendisini nerede ve nasıl geliştireceğini de bir Allah´ın kulu söylemez veya söyleyemez!
Sahi yarenler nedir bu öğretmen, kimdir?
Sınırsız gücü olan ve tahammül sınırları kanunla çizilmiş ve sinirleri alınmış olağanüstü bir varlık mı bu öğretmen?
Görünüşte MEB´e bağlıdır ama kazın ayağı hiç de öyle değildir zira bütün iş ve işleyişlerini İçişleri Bakanlığı´nın kural ve kaidelerine göre belirler.
Her resmi toplantının olağan dolgu malzemesi olarak kullanılırlar öğrencileriyle birlikte.
Kendileriyle aynı eğitime tabii insanlardan olmadık buyruk ve emirler alırlar.
Görev alanlarına girmediği halde gidip her türlü resmi toplantının sunum, açılış ve merasiminde yardımcı personel vazifesi görürler!
Ve en sonunda sorunlu bir öğrencinin bıçak darbeleriyle hayattan koparlar!
Yani Türkiye´de öğretmen olmak çok zor!
Hem de çok….
İşte dostlarım ;
Bu tablonun içinden sıyrılıp yetiştirdikleri öğrencileri ile ülkemizi geleceğe hazırlayan ve bu günlere getiren eğitim camiasının yılmaz neferleri öğretmenlerimizi bir kez daha en kalbi duygularımla tebrik ederken, toplum olarak üzerimize düşen vazifelerin farkına vararak bir an evvel gerekli tedbirleri almamız gerektiği kanaatindeyim.
Gençlik elden gidiyor erenler bütün yükü bu hazin tabloda savaş veren öğretmenlere bırakıp, kendimizi kenara çekmeyelim.
Çocuklarımıza kısa yoldan köşe dönmek yerine,
Hakk,
Hukuk,
Adalet,
Saygı,
Alçakgönüllülük,
Fedakarlık,
Allah korkusu,
Merhamet,
Vijdan gibi kavramları layıkı ile öğreterek
Bütün hayatları boyu etken kılmalarını sağlayalım.
Aksi halde dostlarım çok daha ahh…, tühh… edip hayıflanırız…