İDRİS YAVUZ


TÜRK TÖRESİNDE VE İSLAM KÜLTÜRÜNDE KADININ YERİ

İDRİS YAVUZ


Çok eski çağlardan beri kadınların yaşam bakımından hür olmadıkları tarihi bir gerçektir. Bu süreç yıllar boyunca devam etmiştir. 

İlkel toplumlarda, özellikle kadının hiçbir değeri yoktu. O sürekli soyutlanıp aşağılanan, ikinci sınıf bir vatandaştı. Bazen de ayrı yaşamaya mahkûm edilen bir zavallıydı. 

Eski toplumlarda Klan kabilelerinde kadın sadece neslin devamını sağlayan bir araç olarak görülür, erkeklerden ayrı tutulur ve uğursuz olduğuna inanılırdı. O bir tabu idi. Özel ihtiyaçlar dışında ondan uzak durulurdu. 

Hindistan halkı kadınları, ölümden, kasırgadan, zehirden daha tehlikeli sayarlardı. Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat’ta “Allah yanında, değerli olanlar, kadınlardan uzak duranlardır” diye anlatır. Çin ülkesinde “Kadını dinlemeli, ama asla ona inanmamalıdır” 

İtalyan kadın için “Ata mahmuz, kadına sopa gerekir” ifadesi kullanılırdı. İspanyol kültüründe ise “Fena kadından sakınmalı, iki kadına güvenilmemeli” geleneği uygulanmaktaydı. Yunan medeniyetinde kadın, evlenene kadar babaya, evlendikten sonra da kocaya bağımlı yaşamaya mahkûmdur. Kadının hiçbir sosyal garantisi yoktur. Evlendiği gün, kocasının dinini kabul etmek zorundadır. Kız çocuğu baba evinde adeta bir yüktür.

Kadın yalnız ev hizmetlerini gören, çocuğu doğuran bir varlıktır. Bir babanın erkek çocuk sahibi olması için istediği kadar evlenmeye hakkı vardır. Kız çocuğunun yaşaması da babanın insafına bağlıdır. Kadınlar ise mal varlığı, veraset ve her türlü haktan mahrumdur. 

Mona Kanunu’na göre kadın çocuklukta babaya, evlilikte kocaya, onun ölümünden sonra büyük oğluna, erkek evlat yoksa kocanın en yakın erkek akrabasına tabi olurdu. 

Tarihte Isparta Devleti’nin kanunlarında “Gürbüz evlat yetiştiremeyen analar idam edilir” denirken, Roma medeniyetinde ise erkeğin, kız evlat ve eşinin üzerinde yetkileri sınırsızdı. Onlar isterse yaşatma, dilerse öldürme yetkisini kullanır diye ifade edilir. 

İranlılar “Kadın dişi bir gönül oyuncağıdır” derken, Cahiliye Araplarında, kadına asla kıymet verilmez. Baba kızını diri diri gömme yetkisine sahiptir. Tarih boyunca kadının kaderi, üç aşağı beş yukarı bu şekilde çizilmiştir. 

Fakat Türkler en eski çağlarda bile kadına özel bir önem vermiştir. Türklerin kültüründe ve tarihinde ana ‘baş tacıdır’. Türk töresinde kadın kutsaldır. “Ana gibi yar, vatan gibi diyar olmaz” sözü kutsaldır. Yine Türk geleneklerinde kadın bağda, bahçede, tarlada, evde, hülasa her yerde kocasının yanı başında ve onun yardımcısıdır.

Büyük düşünürlerin, cesur komutanların, başarılı liderlerin, cihan hâkimiyeti kuran hakanların yanında, ardında hep Türk kadını, Türk anası vardır. Cengiz Han, Sultan Alparslan, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, Yavuz Sultan Selim ve Kurtuluş Savaşının kahramanı, Mustafa Kemal Paşa gibi birçok devlet ve siyaset adamının başarı grafiğinde yürekli, inançlı Türk kadını vardır. “Vatan için savaşmazsan ak sütümü helal etmem“ diyen anaların devlet kurmada, ülke fethetmede fonksiyonları büyüktür.

İslam’ın doğuşundan sonra da kadına verilen önem bu konuda bir kat daha artmıştır. İslam, kadının hukukunu koruyan, erkekle eşit statüde tutan bir dindir. Bunun zıddını düşünmek yanlıştır ve bu dine yapılacak en büyük bir ihanettir.

İslam’da kadın, medeni olan bütün haklardan yararlanır. Peygamberimiz (S.A.V); “En hayırlı, en mükemmel insan; iyi ahlaklı ve kadınlara iyi davranandır” ve “Cennet anaların ayakları altındadır” buyurmaktadır. Türk tarihinde ve İslam kültüründe kadın hakları ön planda yerini almaktadır. Bunu yozlaştıran Türk ve İslam tarihini bilmeyen, yâ da kendi çıkarları için koz olarak kullanan fesat tohumlarıdır. 

Sahabe Peygamberimize (S.A.V); “ En çok kime iyilik ve ikramda bulunalım?” diye sorunca, üç kez ‘ana’, sonra da ‘baba’ diye cevap vermiştir(Selamet Mec. Haz. 1962) 

Türk töresinde ve İslam kültüründe, dünden bugüne hiç değişmeyen, kadın hak ve hukukunun aslı budur. Bunun tersi insana ve insanlığa ihanettir.