ASIM CENGİZ GÜR


USULSÜZ VUSÛL OLMAZ

Notlar - Asım Cengiz GÜR


Bu söz, bir metod olmaksızın, bir metoda göre hareket etmeksizin, hedefe ve amaca ulaşılamayacağını ifade eder. Eğer bir usulünüz/metodunuz yok ise, aynı ve benzer olaylarda her seferinde farklı bir yol denerseniz; ya da izlediğiniz yol size çıkmaz bir sokağa götürüp, yeniden döndürüp yeniden başka bir yol denersiniz ve ömrünüz belki de hedefe/amaca ulaşamadan sona erer. Mezhepler, okuma, anlama ve uygulama usulü/metodu ile kurumsallaşmışlardır. Ayet ve hadislerin neleri murat ettiğini anlamak ve hüküm çıkarmak için hangi usul ve kaidelere uyulması gerektiğinin sistemleşmesidir. Ehl-i Sünnet, Kur´an ve sünneti okumak, anlamak ve yaşamak (hayata aksettirmek) üzerine Sahabe, Tabiin ve Etba-ı Tabiin silsilesi yoluyla intikal eden, yaşayan nebevi ilim mirasını temsil ederler. Bu mezhebin ilk imamları ve onları takip eden ehil imamları bugün beğenmeyenler; ?benim de aklım var?, ?ben de her şeyi okur ve anlarım?, ?mezhebe gerek yok?, daha ileri giderek ?Bize Kur´an yeter?, ?Peygamber ve sünnet hükmünü yitirmiştir?, ?sahih hadis sayısı 3-5 tanedir?, ?hadis usulü yalan söyleme usulüdür? gibi sözler söyleyebiliyorlar. Ümmetin ve İslam Medeniyetinin birikiminden haberi olmayan ya da dışlayan ve müçtehid edası ile ortalıkta dolaşanların ünvanlarının hiçbir önemi olmasa gerek. Eğer doğru bir usul takip etmeyecek ve bir birikimden istifade etmeyeceksek o zaman herkes kendi hastalığının teşhisini koysun ve tedavisini yapsın; her ihtiyaç sahibi kendi binasını inşa etsin. Bu çok komik geldi ise o zaman herkes kendisine gelsin ve haddini bilsin. Mezhep ve ilim imam ve alimlerini küçümseyip yok sayanlar; onların ilminin ne kadarına sahipler ki, etraflarına topladıkları kişileri ve medya/sosyal medya yolu ile yüzbinlerce insanların zihnini iğfal etmeye cüret edebiliyorlar. Dinde aracı kabul etmediğini söyleyenler ve ?başkaları sussun Kur´an konuşsun? diyenlerin nasıl aracılık yaptıkları ve hep kendi şahsi ve nefsi kanaatlarını topluma ?gerçek din? olarak sundukları görülmelidir. Son olarak pazartesi günkü notlarımızda da naklettiğimiz gibi bu ?oryantalistlerin yüzyıllardır süren Kur´an-ı hükümsüz kılma planlarının bir aşaması olarak gelinen Sünnet´i inkâr merhalesinin ön aşamasıdır? ve ?bu projeye bilerek ya da bilmeyerek alet olanlar? tarafından da gündemde tutulmakta ve etkisi arttırılmaya çalışılmaktadır.  Gerek Diyanet İşleri Başkanlığı´nın ve gerek İlahiyat Fakültelerindeki akl-ı selim sahibi akademisyenlerin çaba ve çalışmalarına ihtiyaç her dönemden daha fazladır. Vebal bu işe kayıtsız kalan ehil insanların üzerindedir.

Diyanet İşleri Eski Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez´in bir panelde yapmış olduğu konuşmadan alıntılarla bugünkü notlarımızı bitirelim:

?Evlerin kapısından giriniz? ayeti, İslam toplumu için usul öğreten bir ayettir. Evlere nasıl kapısından giriyor pencereden bacadan girilmiyorsa İslam´ı tedris etmede de tepeden sağdan soldan girilmez, usulüyle girilir. İslam´ın kaynakları bellidir. İslam´ın ana kaynağı Kur´an´ın bir harfi harekesi bile değişmemiştir. Sonra bu kitabı hayata dönüştüren Allah Resulü´nün sünneti var. Bu sünneti ortaya koyan muhteşem bir hadis çalışması var. Yeryüzünde hayatının en ince detayı kayıt altına alınan Allah Resulünden başka bir kimse yoktur. İslam´ın ortadan ikiye bölünerek Kur´an İslam´ı, Hadis İslam´ı olarak ortaya çıkmasının nedeni usulsüzlüktür. İslam´ın kaynakları üzerinden bölünmeye parçalanmaya başlamak doğru değildir. Hatta Allah ve Resulü arasında hakimiyet yarışına sokmak usulsüzlükten kaynaklanıyor.

İkinci yaşadığımız usulsüzlük sorunu bu gün bildiğimiz edille-i erbea deliller hiyerarşisinin kaybolmaya başladığını görüyoruz. Bu medeniyet deliller hiyerarşisi üzerine kurulmuştur. Öncelikler fıkhının kaybolmaya başladığını görüyoruz. Akli ve nakli deliller arasında bizim tarihimizde bir denge kurulmuştur. Hatta bir akıl düşmanlığının bir felsefe düşmanlığının görüldüğünü  görüyoruz. ?Eğer biz peygamberi dinleseydik ve aklımızı kullansaydık biz cehennem ehli olmazdık? diyen ayetin karşısında aklı reddeden bir görüş de usulsüzlükten kaynaklanır. Elbette aklı putlaştırmaktan bahsetmiyorum ama İslam usul geleneğinin akli delillerle nakli delilleri bir denge içinde almıştır.

Üçüncü usulsüzlüğümüz 14 buçuk asır sonra bizi birleştiren en temel ilimleriniz akaid bilimidir. Akaidimiz çok sadedir. Allah resulü Cibril hadisinde buyrulduğu gibi iman, islam ve ihsanı formüle etmiştir. Ama üzülerek belirteyim 14 buçuk asır sonra Müslümanların akaidi cedel haline getirmesi usulü kaybetmemizden kaynaklanıyor.

Dördüncü usulsüzlüğümüz: Dinin sabiteleri ile fer´ileri birbirine karıştırmamız oldu. Dini olanlar kültürel olanın farkını bize öğretir ama biz dini olanla kültürel olanı karıştırıyoruz. İbadet ve adet nedir eskiden usul bunu bize öğretirdi. Muhammed İkbal der ki: İslam bir yoldur. Bir durak ya da menzil değildir. Bu yolun sabiteleri vardır. Değişkenleri vardır. Yolun sabitesi istikamettir. Yolun sabitesi yolun hudutları ve sonunda varacağımız hakikattir. İstikamette olmamızın iki yöntemi vardır: Cihad ve içtihat der ve ikisini birleştirir.  

Bizi kuşatan beşinci usulsüzlüğümüz: Şii-sünni, sufi-selefi, ehli kur´an ehli hadis ve saire bütün bu bölünmeler yetmiyormuş gibi bir de Ehli Sünnet tartışması başladı. Kim ehli sünnet, kim öz hakiki ehli sünnet tartışması başladı. Burada usulden uzaklaşmaya başladığımızı görüyoruz. Ehli sünnet bir mezhebin adı değil. Ehli sünnet tarih boyunca büyük medeniyetler kuran anayoldur.

Altıncı usulsüzlüğümüz: Sünnet ile nafileyi, sünnet ile bid´ati birbirine karıştırmaktır. Usul olmayınca bunlarda birbirine karışır.

Yedincisi: Son yıllarda usulü çiğneyen en büyük iki usulsüzlük ortaya çıktı. Biri kültürü din haline getiren neo-selefilik. Bir tanesi de dini vahyi kültürün ürünü okuyan modernizm ve tarihselcilik. Bu ikisi aynı zamanda en büyük usulsüzlükler olarak İslam dünyasına sızmaya başlamış iki yabancı düşüncedir. İcmayı, kıyası, maslahatı, istihsanı, sedd-i zeraiyi ve makasıdı kaybetmemizin nedeni usulden kopmamızdan kaynaklanıyor.

Sekizinci usulsüzlüğümüz: tarihe baktığımız zaman iki büyük değişim ve dönüşüm bilgiyi yaygınlaştırmıştır. Matbaanın yaygınlaşmasıyla birlikte Hristiyanlığı yücelten tüm teoriler çökmüştür. İncil´i okuyanlar gerçek Hristiyanlığı gördüler. Bizim tarihimizde de selefilik doğmuştur. Herkes yavaş yavaş alim(!) olmaya başlamış ve alim tanımı değişmiştir. O kitaba sahip olanlar alim(!), daha sonra müfti(!) olmuşlardır. En büyük değişim internetle başladı. (Doğrusu-yanlışı ayırt edilebilmesi zor) Bilgiye ulaşmak çok kolaylaştı.

Bu gün usul sahibi olmak çok daha önem arz etmektedir. Bilgi yüklemek şeklindeki eğitim sisteminden vazgeçip doğru ile yanlışı ayrıştıracak bir eğitim sistemine geçilmelidir?.

Evet, din bir medeniyettir. İslam´ı bir kitaba indirgemek ve birikimleri bir kenara atmak dini içten çökertmek için uygulanan bir projedir. Dolayısı ile ?Bize Kur´an Yeter? diyerek, asırlık birikimleri bir kenara atmak ya da usulsüz/metodsuz olarak dini anlamaya, yorumlamaya çalışmak bu projenin bir parçasıdır ve sonucu ya ?DEAŞ? türü yapılardır ya da Allah´ı (haşa) aciz bırakan bir din anlayışına sahip olmaktır (Allah muhafaza).