ASIM CENGİZ GÜR


VAKTİMİZ VAR MI?

NOTLAR – Asım Cengiz GÜR


Küresel kültürün hegemonyasında yaşanan modern(!) bir çağdayız. Her gün evden işe, işten evi koşuşturup duruyoruz. Zaman da yumağını örüyor, ömrümüz geçiyor.

Bazı günler bayram-tatil ilan edilmiş, o günlerde de bayram bile olsa tatil yapıyoruz ya da tatil yaptığımızı sanıyoruz. Çünkü o günlerimizde incir çekirdeğini doldurmayacak, faydasız işlerle geçiyor; dinlenmek maksadı ile başladığımız bayramlar/tatiller’den yorgun argın dönüyoruz.

Akıllı(!) cep telefonu sahibi isek, sevenlerimiz(!) çok ise çoğuna bizden onay alınmadan, haber verilmeden dahil edildiğimiz gruplar da ayrı bir yorgunluk oluyor. Her gün yüzlerce mesaj geliyor. Başlarda acaba ne gönderilmiş, önemli olabilir mi diye tek tek inceliyorsunuz. Bir müddet sonra gününüz bunları incelemeye yetmez ve gelenlerin de çok azının dışındakilerin önemsiz olduğunu görüyorsunuz. Bu sefer tek tek bakmak yerine günün belli saatlerinde yüzlercesini bir tek tuşla siliyorsunuz. Grupta niçin aktif olmadığınız soruluyor. Grub zaten aktif, bana ihtiyaç mı var ki? Diye düşünüyor ama dillendiremiyorsunuz. Aynı mesaj birden fazla gruptan tekrar tekrar geliyor. Hemen herkes hoşuna giden, beğendiği, önemli gördüğü mesajları hemen üyesi olduğu başka gruplarla paylaşıyor. Hatta enteresandır aynı grupta aynı mesaj saat geçmeden tekrar paylaşılıyor. Sonra paylaşan ise ya gruba gelen mesajları okumuyor ya da o mesajı çok önemli(!) gördüğü için tekrar paylaşıyor.

Yıllar öncesinin popüler bir şarkısında dediği gibi “Ömrümüz geçiyor bak yavaş yavaş”. Abdülkadir Geylani hazretlerinin ya da İbrahim Ethem hazretlerinin hayatlarındaki dönüm noktası, bir hayvandan işittikleri “Sen bu işler için yaratılmadın” sözü imiş. Gerçekten, yaradılış gayemizi ve yeryüzünde yaşamımızın amacını unutarak yaşayan bizlere de böyle bir vesile gerekiyor. Biz bu işler için mi yaratıldık?

Halbuki “bu dünya bir tarla idi, iyi tohumlar ekecek, bakacak ve ahirette biçecektik”. Bu gerçeği unuttuk ve dünyaya çivi çakacakmışız gibi yaşıyoruz. Halbuki “mezarlıklar, projelerini, emellerini gerçekleştirememiş insanlarla dolu”. Hayatımızı bu gerçekler ışığında değerlendirmeye ve bu geçici dünya hayatında sonsuz hayatımız için hazırlıklar yapmaya ne kadar çok ihtiyacımız var. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in “Akıllı insan, ahireti için çalışan, hazırlık yapandır” ve “Asıl hayat ahiret hayatıdır” sözlerini unutmadan ve gereğince yaşamaya ne kadar çok ihtiyacımız var.

Faydasız, gereksiz, üstümüze hak ve vazife olmayan şeylerle uğraşmaktan ya da bizi uğraştırmasından bir an evvel kurtulmak gerekiyor. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Bir kişinin malayaniyi (faydasız, boş işleri) terketmesi, onun Müslümanlığının güzelliğindendir” buyuruyor. Zaman, boşa geçirdiğimiz ve aleyhimize işleyen zaman. Hayatı farkında olarak yaşamaya ne kadar çok ihtiyacımız var.

Dünyaya esir olmadan, dünyanın esiri olmadan; imanımızı, hayatımızı, neslimizi muhafaza ve müdafaa edebilmek için çalışmak, başkalarına muhtaç olmamak için çalışmak, sorumluluğunu üstlendiğimiz insanların nafakaları için çalışmak ama kazancın hırsına ve çok kazancın cazibesine kapılmaksızın yaşamak; Yüce Dinimiz bunu “Allah yolunda bulunmak” olarak nitelendiriyor. Dolayısı ile Allah’ın rızası doğrultusunda helal-haram bilinci içerisinde çalışmaya, yaşamaya gayret edeceğiz ama unutmayacağız ki bu dünyadaki her anımızın, her hareketimizin/amelimizin hesabını vereceğimiz bir gün gelecek. Kazanç temin etme amacımız ve kazançlarımızı harcama niyetimiz de Allah’ın rızasına uygun olacak. Kerim Kitabımız’da “Ey iman edenler! İçinde hiçbir alışverişin, dostluğun ve iltimasın bulunmadığı bir gün (kıyamet/hesap günü) gelmeden evvel, size verdiğimiz rızıktan (Allah’ın rızasını kazanmak için) harcayın” buyuruluyor.

Mutasavvıflar bu bilinçle yaşanmayan hayatı, zamanın kıymetini bilmeden gafletle ve malayani ile boşa geçirilmiş bir hayat olarak görüyorlar. Onun için “Vukuf-i Zamanî” diye adlandırılan “Zamanın bilincinde olmak, nefsinine hakim olmak, niyetlerini ve amellerini Allah’ın rızasına uygun halde bulundurmak” kuralını şiar edinmişlerdir ve “Hûş der dem” diye adlandırılan “Her an uyanık olmak, aldığı nefesin farkında olmak, gaflete düşmemek, her an Allah’ın murakabe ve denetimi altında olduğunun ve onu zikretmek, hamdetmek, şükretmek, güzel kulluk etmek”ten bir ân olsun ayrı kalmamak mutasavvıfların şiarı olmuştur. Onlar, akıllı bir kimsenin, aldığı her nefesinin farkında olması, onu itaatle mi yoksa gafletle mi aldığının bilincinde olması gerektiğini söylerler. Yine Onlar, hayatı kendi nefislerine verilip keyfine bırakılmış bir boş zaman olarak görmemişler, her anında Allah'a kullukla geçirilmesi gereken bir emanet olarak bilmişler. Onlar hayatı aşkla yaşamışlar ve hayatı ve ölümü Mevlalarına feda etmeyi aşklarının ispatı bilmişlerdir. Kerîm Kitabımız’da: “(Ey Resulüm!) De ki: “Şüphesiz ben, Rabbimin beni doğru yola, dosdoğru bir din olan İbrahim’in Hanîf (tevhid) Dîni’ne ilettiği (bir kimse)yim. O müşriklerden değildi. De ki: “Benim namazım, (hac, umre, diğer) ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir” ayetinin hakikatine ermiş ve hayatlarını ona göre tanzim etmişlerdir. Hazreti İbrahim (a.s.)’ın HANÎF olan dininin esasları şöyledir: Allah’ın varlığına, birliğine ve bütün peygamberlere inanmak; Allah’tan başka hiçbir şeyi ilâhlaştırmamak, rableştirmemek; Allah’ın koyduğu esaslarda yürümek; Hakk’a yönelip her türlü batıldan ve haramdan uzak kalmak.

Evet, bu modern(!) dünyada Yaradılış Gayemize ve Hayat Amacımıza uygun yaşamaya vaktimiz var mı? Allah’a güzel kulluk yapmayı sürdürebilmek, bakımını/geçimini üstlendiklerimizin nafakasını (helalinden, temizinden) kazanmak için çalışmanın dışında ve kalan zamanda bedenen ve ruhen gelişmek, kemale ermek için de çabalayamaya vaktimiz var mı? Sosyal medya’dan, televizyondan, bir sonuca bağlanmayan tartışmalardan, kendimize, sevdiklerimize ve topluma fayda sağlamayacak faaliyetlerden ya da boşa geçen hayatımızdan fırsat bulacağımız vaktimiz var mı? Her türlü, gerekli-gereksiz şeyden kalan vaktimiz var mı, “bize bu vakti verene karşı görevlerimizi yerine getirecek”?

“Unutma ki, DÜNYA fâni, veren Allah bir gün alır canı”.