ASIM CENGİZ GÜR


YENİDEN

YENİDEN


Kıymetli okuyucularımız!

Belli dönemlerde de olsa görüşlerimize başvuruluyor olması, fikrimizin alınıyor olması, hele bunun yöneticilerimizi seçmek için yapılıyor olması insanı mutlu ediyor doğrusu. Allah (c.c.) bu nimeti elimizden almasın. Doğru kararlar alabilmek ve bu doğru kararlar doğrultusunda hareket edebilmenin önemini de belirtemeden geçmemek gerekir. Çünkü sünnetullah yani Allah’ın kanunu “Siz nasıl iseniz, öyle sevk ve idare edilirsiniz”’dir. Yöneticilerimizin de bu toplumun bir ferdi olduğunu unutmadan ve onların iyi olması için önce fert fert bizlerin iyi olması gerektiğini de unutmamalıyız.

Bugün artık kesinleşmiş sonuçlara göre, bazı kişiler yönetim makamına oturdular, bazıları da düşünce ve hizmetlerini icra edebilmek için bir başka baharı beklemek zorunda kaldılar. Öncelikle, kaybedenlerin Yüce Allah’a çokça hamd ve şükürde bulunmaları gerektiğine inanıyorum. Çünkü, yöneticilik makamına oturmakla idare ettiği/edeceği belde ve insanların kendi üzerine yüklediği büyük sorumlulukları üstlenmekte; bunlar sebebiyle de dünyada ve ahirette sorguya çekilmektedirler. Böyle büyük bir riskli işten peşinen kurtuldukları için sevinmelidirler.

Kazananlar ise, tez elden Yüce Allah’dan yardım istemeli, bu zor görevleri ifa ederken kendilerine Hakk’ı hatırlatacak hazık (konusunda uzman) ve vefalı dostlar/çalışma arkadaşları/çalışma takımı edinmelidir ki, hesaplarını olabildiğince kolay verebilsinler.

Allah dostlarından Şeyd Edebâli’nin, Osman Gazi’ye söylediği rivayet edilen sözlerden, sonraki yıllarda derlenen hitabetlerden birine bugün köşemizde yer veriyoruz :

“Ey Oğul!

Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..

Ey Oğul!

Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.

Oğul!

Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.

İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir...

Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.

Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözü pek) derler.

En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!

Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!..

Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.

Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın.

Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...”

Yüce Allah (c.c.) çıkan neticeyi hakkımızda hayırlı kılsın. Birlik ve dirliğimizin akamete uğratılmasına yönelik her türlü düşünce ve faaliyetlerin olumsuz neticelerinden ülkemizi, milletimizi, devletimizi muhafaza buyursun. Bizi birbirimize sevdirsin, aramızdaki kırgınlık ve kızgınlıkları izale eylesin. Rızasına uygun bir hayat sürebilmeyi nasib ve müyesser eylesin.