ASIM CENGİZ GÜR


ZAFER BAYRAMI

ZAFER BAYRAMI


Yüce Allah (c.c.) tekrar göstermesin. Ülkemiz bugün dost bildi

ğimiz/gördüğümüz/saydığımız ülkelerce işgal edilmişti. Batı cephesinde Yunanlılar vardı. Anadolu topraklarının temizlenmesi için birkaç sefer ertelenen büyük taarruz planı, 23 Ağustos ile 12 Eylül’ü arasında gerçekleştirildi ve işgalci Yunan Orduları Anadolu topraklarından atıldı. 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da kazanılan zaferle, Yunan ordu birliklerinin Yunan Başkomutanı Trikopis dahil esir alınması dönüm noktası oldu. İlerleyen günlerde Yunan orduları İzmir’e kadar sürüldü ve sağ kalanlarının ayrılması ile Anadolu toprakları Yunan işgalinden kurtulmuş oldu. 1935 yılından bu yana Bayram olarak kutlanılmaktadır.

Dinimiz islam, isminden de anla

şılacağı üzere barış ve esenlik demektir ve bunun teminini istemektedir. Ancak, yine İslam, vatanın ve milletin mukaddesatına, mukadderatına yönelmiş tehlikelere karşı hem hazırlıklı olunmasını hem de böyle bir durumun ortaya çıkması halinde mücadele, mücahade edilmesini emretmektedir. Hatta bunu gücü nisbetinde her mü’min için vazife saymaktadır.

Hayat rehberimiz olan Kur’an

ı Kerim’de :

“Ey iman edenler! Size ne oldu da: ‘Allah yolunda hep birden seferber olun (sava

şa çıkın)’ denildiği zaman yere çakılıp kaldınız. Ahiretten (vazgeçip, yalnız) dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama dünya hayatının faydası (ve rehafı) ahiretin yanında pek azdır. Eğer hep birde seferber olmaz (emredilen savaşa çıkmaz)sanız, (Allah) size acıklı bir azap eder ve yerinize başka (itaat eden) bir topluluk getirir. Allah’a hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. Allah her şey kâdirdir.”, “(Ey mü’minler!) Gerek hafif, gerek ağır olarak (kolay-zor; binekli-bineksiz; genç-yaşlı; hangi halde olursanız olun –Hasta, güçsüz ve fakirler hariç) hep birlikte seferber olun, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz, sizin için bu daha hayırlıdır” buyurulmaktadır.

Her

şeyden aziz ve sadece Yüce Allah’a kulluk etmek demek olan hürriyet için gerektiğinde ölebilmek gerekir. Dinimiz, gaziliği ve şehidliği Müslümanlar için büyük bir şeref vesilesi saymıştır. Gerektiğince Allah’ın emaneti olan canlarımızı, yine onun yolunda verebilme gerekliliğini ifade etmiştir. Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) : “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp şehit olmayı, yine diriltilip şehit olmayı, yine diriltilip şehit olmayı isterim” buyurmuşlardır.

Bir ba

şka hadis-i şeriflerinde de : “Bir kimse, şehit olma arzusunu gönlünden geçirmeden ölür ise, bir çeşit nifak üzere ölür” buyurmuşlar ve “Allah yolunda mücadele ve mücahadenin imanın kalitesi ve kemali ile ilişkisine dikkat çekmiştir.

Atalar

ımız : “Hazır ol cenge, ister isen sulh-u salah” demişlerdir. Gerçekten barış ve esenlik içinde yaşayabilmek için ard niyetli kişi, kurum ve devletlere karşı da gerekli hazırlıkları yapmış ve yapıyor olmak gerektiğini ifade eden güzel bir sözdür.

İşte henüz bir asır bile geçmemiş olan yakın bir zamanda, işgal altındaki islam topraklarının küçük bir kısmı olan Anadolumuz’un işgalcilerden kurtarılması mücadelesinin zaferle sonuçlandırılmasının yıl dönümündeyiz.

Yüce Allah (c.c.), bizlere o günleri ya

şatmasın. Ama devamlı teyakkuzda olmalı ve türlü türlü işgal türleri ile ülkemizin fikren ve fiilen işgal edilmesine fırsat vermeyecek tedbirleri almalı ama mukadderat gereği böyle bir durum (Allah muhafaza) zuhur eder ise, işgalcilere karşı direneceğimizi, işgallerine karşı dayanacağımızı bugünden gösterebilmeliyiz.

İstiklal Marşı şairimiz ve milletimizin sesi Mehmet Akif’in ifadesi ile:

“Garb

ın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,

Benim iman dolu gö

ğsüm gibi, serhaddim var” şuurunda nesillerin inşası için çalışabilmeliyiz. Çünkü hürriyet ve istikbalimizin güvencesi bu vasıfta insanlardır. Zihinlerimize çizilmiş olan sınırları silecek, Anadolu’yu daha 100 yıl öncesi memleketim dediğimiz topraklardan ayırt etmenin mümkün olmadığı şuuruna varabilmiş bir toplumun inşası için ihlasla, aşkla, şevkle ve üstün bir gayretle çalışabilmeliyiz.

 

 

İslâm`da önemli olan hiç şüphe yok ki, âhiret selâmet ve saadetidir. Onun için, bir müslüman, dünyâda, gerekirse malını, gerekirse canını fî sebilillah, yani Allah rızası için, fedâ eyler; imanı icabı, her türlü zorluklara kendiliğinden razı olur, huzur ve rahatı bile bile terk eder. Zorlu, tehlikeli görevlere seve seve atılır; isteyerek gazi olur, şehid olur; korkmaz, sakınmaz, çekinmez, yılmaz... Böylece bu yolda ölse geride kalanlar ona özenir, imrenir; "keşke ben de onun gibi olabilsem, o mertebeye erebilsem!.." derler.

Kur’an’

ı Kerim’de :

“Allah yolunda öldürülenleri sak

ın ölü zannetme! Bilakis onlar, Rableri katında diridirler ve rızıklanırlar. (Hem de) Allah’ın kendilerine lütfettiği (şehitlik rütbesi)ne kavuşmaları sebebiyle sevinç içerisindedirler. Arkalarından henüz kendilerine (şehit olarak) katılmamış olanlara da, hiçbir korku ve üzüntü olmayacağını müjdelemek isterler. (Yine onlar) Allah’ın nimet ve ihsanı ile ve Allah’ın mü’minlerin mükafatını zâyi etmeyeceği müjdesi ile sevinirler” buyurulmaktadır.

Birçok dost ülke ve ülkemiz istiklâlini,

İslâm`a, müslümanlara, şehidlere, gazilere borçludur. Şehit ve gazilerimizi unutmamak ve hayırla anmak;  insafa, adalete, hakkaniyete, akla, mantığa, vefâya, kadirşinaslığa, insanlığa, yurtseverliğe, çağdaşlığa, uygarlığa yakışan, yaraşan bir durumdur. Aksini düşünmek ve görmek çok vahîmdir, çok büyük bir gaflet ve dalalet ve hattâ hıyânettir. Bugün ve her daim: O kara günlerin vefakâr, cefâkâr, fedâkâr kahramanlarını rahmetle ve minnetle anıyor, şefaatlerini diliyoruz.

Yüce Allah (c.c.) bizi de, kendi yolunda, hak ve adalet u

ğrunda, zalimin karşısında mazlumun yanında mücadele, mücahade ederken kendisine kavuşmayı nasip etsin.

 

 

 

 

 

 

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in dilinde bir dua:

“Allahım!
Lütfunla kurtuluşu, şehitler menzilini, bahtiyar kulların yaşantısını
ve düşmana karşı yardımını dileriz.!”