Maalesef, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamlarını durdurmak mümkün olmamıştır. Ada komutanı Yarbay neredeyse Ankara’dan gelen talimatı beklemeden darağacına çekmiştir iki memleket evladını…
Menderes’in idamı ise bir gün sonra, yani 17 Eylül 1961’de gerçekleştirilecektir. İki bakanın idamını durduramayan ulusal ve bazı uluslararası odakların harekete geçmesine rağmen, Menderes de darağacına çekilecektir. Hemde iddia makamındaki Savcı’nın utanç verici talimatıyla can vermiş naaş ikinci kez darağacına çekilip indirilecektir.
Yassıada kadar, İmralı Adası da DP`liler açısından gerçekten önemlidir. Yassıada`da çekilen psikolojik çile, daha fazlasıyla İmralı`ya taşınıyor. Hele hele idamlıkların durumları ise gerçekten yürekler acısı. Biri diğerinin ne zaman asılacağını bilmiyor, her an ölüm gömleğini giymeyi bekliyorlar. Kaldıki 15 idamlık bir hücumbotla Yassıada`dan İmralı`ya getirilirken Menderes hariç hepsi tedirgindir. Zira Menderes 14 kişinin bulunduğu bu idamlıkların hücumbotunda yoktur.
Yüksek Adalet Divanı`nın verdiği kararlar mahkumların yüzüne okunmuştur. Bu arada henüz şüpheli olmasına rağmen intihara tevessül eden Adnan Bey’in kararı yüzüne karşı okunmaz. Kararların açıklanmasından hemen sonra toplanan Milli Birlik Komitesi idamlıklarla ilgili infazı görüşürken, müebbetlerin ve infazların da nerede ifa edileceğini düşünmeye başlarlar. Sonunda İmralı`da karar kılınır. O İmralı bir süredir Türkiye tarihinen en büyük teröristbaşına ev sahipliği yapmaktadır.
İdamlıklar ve müebbetler ayrı ayrı hücumbotlarla İmralı`ya götürülürken herkes ne yapacağını bilemiyordu. Kimse de, ne kendi haline, ne diğerinin durumuna sevinemiyordu. Herkes korkunç bir beyin humması ile adeta kaosun içerisine itilmişti. Buna genç subayların terbiyesiz hareketleri de eklenince durum daha da kötü oluyordu.
İDAMLIK BİR KAYSERİ
MİLLETVEKİLİ
Bu şahıs gerçek bir beyefendi ve iman ehli olan Kayseri Milletvekili İbrahim Kirazoğlu`dur. Kirazoğlu rahmetli, ihtilalin olduğu tarihte TBMM Başkanvekili`dir. İdam kararı verilen 15 kişiden biri de O’dur. Kirazoğlu`nun idam kararı Menderes, Zorlu ve Polatkan dışında diğer idamlıklar gibi onaylanmamıştır.
Kararların açıklandığı o günü Celal Bayar`dan dinleyelim:
"Bütün idamlıklar birer hücreye konulmuşlardı. Kapıdan sesler geliyordu. Ölüm hücremin kapısı açıldı. Soğukkanlı bir şekilde idam sıramın geldiğini düşündüm ve içeri girenlere ‘hazırım gidelim’ dedim. Onlarda ‘İdam edilmeyeceksiniz, sizin idamınız kaldı’ dediler. Daha sonra hücremizde kimin idam edilip, kimin idam edilmeyeceğini öğrenmek için özel usullerle birbirimizi tanımaya çalışıyorduk. Bilahare idamı kaldırılan 12 kişiyi bir araya getirdiler. Askerler hepimize affedildiğimizi söylemelerine rağmen hiç birimiz sevinemiyorduk. Zira o ana kadar ne Menderes`ten, ne Polatkan’dan ne de Zorlu`dan bir cevap alamamıştık. Zaten İmralı’ya geldiğimiz günden beri Menderes`in durumunu bilmiyorduk. Hepimiz tedirgindik.”
MÜEBBETLERLE İDAMLIKLARIN KARŞILAŞMASI
Aralarında Kayseri Milletvekili İbrahim Kirazoğlu`nun da bulunduğu idamlıkların bir ara İmralı`da müebbedliklerle karşılaştıklarını görüyoruz. Bu konuyu kendisi de müebbetliklerden olan Samet Ağaoğu`ndan dinleyelim:
"İnsan ruhunun doktorlar kadar psikologları, onlar kadar romancıları ilgilendiren, eşine dünyada az rastlanabilecek, hatta rastlanması belkide imkansız esrarlı bir tecellisi karşısındayız. Ölüme mahkum olanlar İmralı`ya çıkar çıkmaz kolları arkalarından kelepçelenerek arkasından dördü bir odaya, kalanları karanlık dar hücrelere kapatıldılar. Ve sabahın dördüne kadar ölümü beklediler. Kanuna göre eller arkaya en çok ölümden yarım saat önce mahkum bulunduğu yerden sehbaya götürmek için alındığı zaman bağlanır. Yassıada mahkumları ise bu şekilde dokuz saat kaldılar. Arada sırada gardiyanlar ağızlarına su verdi, birkaç lokma ekmek ve domates yedirdi. Bu saatlerde bir çok vazifeli geldi onları seyretti. Yassıada`nın meşhur doktoru arada sırada bir geliyor yüzlerine bakarak "asılabilirler" diyordu. Elleri arkadan bağlamanın verdiği maddi acı Emin Kalafat gibi bazılarında o dereceye geldiki, gardiyana yalvardılar. ‘Git söyle bir an önce assınlar beni’ diyor.”
KİRAZOĞLU`NUN SUÇU NEYDİ?
Diğer Kayseri Milletvekilleri Yeşilhisar ve İncesu`da olan olaylardan dolayı 4 ile 7 yıl arasında değişen günlerde hüküm giyerken İbrahim Kirazoğlu`nun idama mahkum edilmesi gerçekten düşündürücüydü.
Rahmetli Kirazoğlu`nun o tarihlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili bulunmasından dolayı Kayseri Olayları ile ilgili birleştirilen "Anayasayı ihlal davası" ndan mütevellit hüküm giydiği kanaatındayız...
15 İdam, 43 müebbet, 4 on beşyıl hapis, bir kaç beraat ve 500 kişilik mahiyet kitlesine 4`er yıl zindan. İşte Yüksek Adalet Divanı`nın Yasıada bilançosu bu. Bu bilançonun başında idamlık bir Kayserili var. Bu da Milletvekilimiz İbrahim Kirazoğlu`dur. Kirazoğlu o tarihlerde TBMM Başkanvekili görevinde bulunuyordu.
İmralı`ya müebbet olarak gönderilen Samet Ağaoğlu`ndan naklen aktaralım:
"17 Eylül pazar sabahı adanın küçük meydanda büyük hareket var... Jip gidip geliyor, askerler telaşla dolaşıyorlar. Koğuştaki mahkumların hemen aklına acaba idamlar ‘bugün mü yapılacak?’ endişesi geliyor. Saat 12.00`ye doğru koğuşa bir subay geldi. ‘Pencerelere yaklaşılmayacak biraz sonra herkes yatağına yatacak’ dedi. Demek ki idamlıkları bugün asacaklardı. Saat 13.00`e doğru Kirazoğlu`nun Kur`an-ı Kerim okuduğunu duyuyordum... Bu ara dışarı yağmurlu olduğu için uyuya kalmışım."
Samet Ağaoğlu olayı bu kadarıyla anlatıyor.
Hücresinde ölümü bekleyen, henüz idam emrinin müebbet hapse çevrilmediğini öğrenemeyen Kirazoğlu gerçek manada bir "iman ehli"dir. İbrahim Kirazoğlu, Kur`an-ı Kerim okumaya başlıyor. Bizzat Bayar`dan dinleyenden dinlediğime göre Kirazoğlu`nun hafif bir sesle Kuran-ı Kerim okuması idamlıkları telaşlandırır. Kendi aralarında derler ki:
"Vah görüyormusunuz, içimizde en sabırlı en sakin ve metanetli İbrahim Kirazoğlu`ydu. O`da kafayı bozmuş. Şu adamcağızın haline bakın"
Tabi bu ifadeler söylenirken, bir yandan da idamlıklar göz yaşlarını tutamıyorlar. Ve orda bulunanlar sanırım hiçbir zaman Kirazoğlu`nun İlahi bir feyzle Kur`an-ı Kerim okuduğunu anlayamayacaklardır.
“O’NU YÜZ KERE İNDİRİP
ASSALAR YİNE AZ!”
Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idamını birkaç cümle ile anlattık. İntihara tevessül nedeniyle Başbakan Adnan Menderes’in Adaya intikali ve idamı bir gün sonraya kalıyor.
Polatkan ve Zorlu’nun idamından bir gün sonra, 17 Eylül 1961 saat 13.00 civarında Menderes adaya getirilmiştir. Menderes`in idam resmini çekecek olan ismail Şenyüz`ün makinasını tamir etmesi beklenmektedir. Bu arada saat 14.00 civarında Adnan Menderes, Kirazoğlu`nun hücresinin bulunduğu binanın altında idam mahalline götürülürken, muhtemelen O`nun okuduğu Kuran-ı Kerim`i duymuştur. Çünkü askerler onları pencerelerin önüne bile yaklaştırmadıklarına, askerlerin konuşmaları dışardan duyulduğuna göre Menderes`in İbrahim Kirazoğlu`nun konuşmasını duyması içten bile değildir.
Celal Bayar`ı dinleyelim:
"Bir ara koltuğa tam oturmuştuk ki, birde baktım bizim odanın karşısında bir oda var. İçinde üzerinde hiçbir şey olmayan çıplak bir demir karyola. İdamlıklardan İbrahim Kirazoğlu ve şimdi isimlerini hatırlayamadığım bir kaç arkadaş sohbet ediyordu. Bende izin isteyip karşı odaya onların yanına gittim. Çıplak karyolanın üstüne oturdum. Kirazoğlu da geldi yanıma oturdu. Ama oturmadan önce cebinden bir tomar evrak çıkardı. Önce bunları karyolanın üzerine koydu. Sonra da bağdaş kurup üzerine oturdu. Kirazoğlu`na bu evrakların üzerine kuvvetli bir müshil ilacı almadan oturulmaz dedi. Karşılıklı gülüştük. İmralı Adası`ndaki ilk gülüşüm böyle oldu"
Bir anlam ifade eder mi bilmem; "DEMİR KIRAT" belgeselinden sonra düzenlenen açıkoturuma katılan MBK üyesi Suphi Karaman` da Kirazoğlu`ndan büyük bir saygı ile bahsediyor.
MENDERES İKİ DEĞİL,
ÜÇ DEFA ASILDI.
Bütün kaynaklar ve o günleri yaşayanlar Menderes`in bir kez asıldığını söylüyorlar. Yıllar önce Milliyet`te yayınlanan bir haberde infazın iki kez yapıldığı Cezaevi Müdürü`nün ağzından açıklanmıştı.
Darağacına giderken bile "beyefendiliği" hiç bir zaman elinden bırakmayan Rahmetli Menderes, sonunun böyle olacağını gerçekten bilmiyor muydu? Yakın siyasi tarihimizi ve darbelerin amacını iyi tetkik edenler O` nun böyle bir sona hazır olduğu rahatlıkla görülebilir.
Bu vakte kadar Adnan Menderes`in darağacına kaç defa çekildiği pek gündeme gelmemiştir. 3 Ağustos 1991 tarihli Milliyet Gazetesi’nde İmralı Cezaevi Müdürü bu hareketin yani idamın ilk defa yapıldığını açıklaya dursun, idamın üç defa gerçekleştirildiğini iddia edenler de var...
Bu konuda hiçbir yoruma girmeden "Benim Gözümde Adnan Menderes" adlı eserden Topbaşı Cezaevi`nden İmralı`ya gönderilirken iki gardiyanın naklettiğini aynen aktaralım:
"İmralı Adası’ndan idam mahkumlarını yutmak üzere toprağa tam 102 adet mezar açtırılmıştır. Ayrıca beş adette idam sehpası. Henüz mahkeme kararları kesinleşmeden yapılan bu hareketler oradakilerin iştahını ortaya koyuyor. Adnan Menderes`ten bir gün önce asılan Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan sanki DP iktidarının mesuliyetinden kaynaklanan idamlık paylarını omuzlarına almışlardı.
Hasan Polatkan için şahitlerim fazla konuşmak istemediler. Buna karşılık Fatin Rüştü, ölümü erkekçe, kahramanca karşılıyor. Abdestini almış, namazını kılmış, kılı bile kıpırdamadan darağacına çıkmıştır Fatin Rüştü. Yalnız O`nun ölümünde bir nokta varki ilk defa açıklıyoruz burda. Meşhur Başsavcı O`na sormuş:
—Bir diyeceğin var mı?
Zorlu, buna cevap veriyor:
—Ne diyeceğim olacak, Muradınıza erdiniz, bu gece rahat uyuyabilirsiniz.
Bu arada olanca ehemniyet Adnan Menderes üzerinde; asıl dikkatin kendisine ayrıldığı insandadır. İşte hücumbotuyla İmralı`ya çıkarıldığı andan gasilhaneye götürüldüğü ana kadar ki bütün macerası:
Mihmandarlarından bir gün sonra 17 Eylül Pazar günü öğle vaktini biraz geçe kıyıya çıkıyor Menderes. Olayı anlatan iki gardiyan da oradadır. Motordan elleri kelepçeli indiriliyor ve Başsavcı`nın yanına götürülen 45 dakika kadar burada aynı şekilde bekletiliyor. Orada kendisine beyaz gömleği giydiriyor ellerini arkadan bağlıyorlar ve darağacına doğru yol alıyorlar.
Darağacına giderken bir subay kendisini sürüklemek istiyor. Menderes buna mukabil "dokunmayın, kendim giderim" diyor. İki tarafta kara, deniz, hava ve jandarmadan karışık asker dolu. Menderes o esnada ufka son bir kez daha bakıyor. Sehpa kurulmuş; Üsküdarlı Kemal adlı cellat hazır; tarihi avını beklemektedir.
Menderes masaya ordan da hazırlanan sehpaya çıkıyor. Savcı daima Menderes`i konuşturmak istiyor. Tek bir cevap yok. Ismarlama hocaların, göstermelik şiveleriyle Din telkinleri sahnede... Cellat işini ifa edeceği anda, Menderes haykırıyor: "Dur, sana dur diyorum, bir dakika".. İlk defa bu kadar serttir Menderes...
Ve Menderes`in dudakları yalnız kendi kulağına ve Allah`a hitap ederek kıpırdamaya başlıyor. Cellat, Kemal Savcının işareti üzerine sandalyeyi çekiyor. İş tamam. Menderes`in naaşı havada sallanmaktadır. Ve hava erlerinden biri bayılıyor. Havanın açık olduğu ve tek bir kuşun bulunmadığı gökyüzünde idamın olduğu dakikada yüzlerce kuş peydahlanıyor. Bu manzaradan kahramanımız gardiyan ve bir teğmen etkileniyor ve yere düşüyor.
Bu arada Adnan Menderes`in naaşı ayakları yere değer değmez, yine çekiliyor ve bu hareket tam üç defa tekrarlanıyor. Ve işte tarihin kulağına fısıldanacak bir söz söyleniyor o esnada. Savcı Egesel`dir bu sözü söyleyen:
—O`nu yüz kere indirip assalar yine az.
Savcı kurbanı hakkında ne kadar idam istemiş, o kadar asılmasını istemektedir adeta. Savcının bu isteği, Cellat Kemal`in ipi her çekişte duyduğu hazdan olsa gerekki, Menderes`in naşı üç defa darağacına çekiliyor..."
Bu Savcıya ne deneceğini okuyucularımın takdirine bırakıyorum.
MENDERES GÜLÜMSÜYOR
Gelin kaldığımız yerden Menderes toprağa girinceye kadar O`nunla bir yolculuk yapalım:
"Saat tam 02.26`da Menderes asıldıktan sonra darağacında bir süre bekletilmiştir. Menderes`i darağacından alarak gasilhaneye götürüyorlar. Soyuyorlar, fildişi gibi sapsarı, fakat berrak ve tertemiz bir vücut. Namütenahi güzellikte yüz kendinde yumulu gözlerle, kapalı dudaklar ve ufuksuz sonsuz bir tebessüm. Menderes gülümsüyor.. .Yalnız boynunda simsiyah bir halka şeklinde mosmor bir ip izi".