Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Bala Başak Öven, meme kanseri tedavisinde son yıllarda çok önemli gelişmelerin yaşandığını belirtti. Detaylar Kayseri Haber'de...
Yapılan açıklamaya göre, her 6 kadından birinin hayat boyu meme kanseriyle karşılaşma ihtimali bulunuyor.
Açıklamada görüşlerine yer verilen Prof. Dr. Öven, istatistiklere atıfta bulunarak, meme kanserinin sıklığındaki artışı, tanı imkanlarının artmasına bağlı olduğunu belirtti.
Öven, hem bu konudaki bilincin artması hem de meme kanseri tarama yöntemlerinin standart hale gelmesi rakamların bu boyuta ulaşmasında etkili olduğunun altını çizdi.
Meme kanseri tedavisinde özellikle son yıllarda çok önemli gelişmeler olmakla birlikte tedavinin başarıya ulaşmasında birçok faktörün bir arada bulunması gerektiğini aktaran Öven, "Öncelikle kadının memesinin farkında olması gerekli. Çünkü hem erken tanının sağlanması hem de tedavinin de başarıya ulaşmasında kadının farkındalığı çok önemli. Tarama yöntemlerini zamanında uygulamalı. Olası bir tanı durumunda da hekimiyle birlikte hareket etmeyi bilmeli. Meme kanseri artık kronik bir hastalık haline geldi. Dolayısıyla kadın ömür boyu bir tıbbi onkolog tarafından takip edilmeli. Ülkemiz tedavideki gelişmelerin uygulanması açısından oldukça şanslı. Dünyadaki bütün yenilikleri takip edip bütün ilaçlara uygun zamanda ulaşabiliyoruz ve dünyada kullanılan her ilacı da ülkemizde kullanabiliyoruz. Sonuçta önemli olan doğru zamanda tanının alınabilmesi." değerlendirmesinde bulundu.
Meme kanserinin tümörlerinin tedavileri birbirinden farklıdır
Meme kanserinin tedavisinde hastalığın bulunduğu evrenin önemine dikkati çeken Öven, hem tümörün boyutunun hem de yaygınlığının önemli oluğunu anlatarak, boyut arttıkça meme kanserinin sıçrama ihtimalinin daha fazla olduğunu bildiklerini anlattı.
Öven, bununla birlikte tedavide moleküler sınıflamanın en az evre kadar önemli olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Meme kanserinin tümörlerinin tedavileri birbirinden farklıdır. Örneğin hormon pozitif meme kanseri hastalarında vücuttaki östrojeni baskılayan ağızdan alınan ilaçla da tedavi olabiliyorlar. Özellikle erken yakalanan hormon pozitif meme kanseri hastalarında cerrahi sonrasında kemoterapiye gerek kalmadan sadece ağızdan alınan hormonoterapilerle izlenebiliyor. Bunun yanında hormonların negatif olduğu ve 'triple negatif' olarak tanımladığımız hasta grubunda ise hastalık çok erken bile yakalansa tümörün boyutu de ne kadar küçük olursa olsun mutlaka kemoterapiyi tercih ediyoruz. Yine patoloji sonucuyla tespit edilen HER2 pozitif belirteçlerinin varlığı da hastalığın daha agresif seyredeceğinin göstergesidir ve buna yönelik akıllı ilaçlar kullanılır. Dolayısıyla sadece evre değil patolojide çıkan nihai sonuca göre meme tümörü sınıflandırılarak farklı tedaviler uygulanır."
Gelinen noktada meme kanserinin her evrede tedavi şansı bulunan bir kanser türü olduğunu vurgulayan Öven, meme kanserinin her evrede farklı tedavisi olduğu bilgisini paylaştı.
"Meme kanserini tek bir hastalık olarak kabul etmemek gerekir." değerlendirmesinde bulunan Prof. Dr. Öven, "Her alt tipinin tedavisi farklı şekilde sürdürüldüğü için her alt tipinin ayrı bir hastalık olarak düşünülmesi gerekir. Damardan kullanılan akıllı ilaçlar, özellikle sıçramalı türlerinde kemoterapi kullanılmasına gerek kalmadan hastaların uzun yıllar takibini sağlayabildiğimiz akıllı ilaçlar gibi seçeneklerimiz gün geçtikçe artıyor." ifadelerini kullandı.
Hastalarda uzun sağ kalım mümkün olabiliyor
Öven, meme kanserinde hastanın durumuna göre kullanılan tedavi seçenekleriyle birlikte artık uzun sağ kalımların mümkün olabildiğine dikkati çekerek, artık erken evre ve ameliyat olan hastalarda bile kullandıkları akıllı ilaçların var olduğunu aktardı.
Ağızdan kullanılan hormonoterapilerle beraber kullanan akıllı ilaçlarla hastalıklarda sıçramalı olsa bile uzun sağ kalımlar elde etmenin mümkün olduğunun bilgisini paylaşan, Öven, şunları aktardı:
"Yine ameliyat olan erken evre hastalarda da tekrar etme ihtimalini daha fazla azaltmak mümkün. Bununla birlikte artık tüm meme kanseri hastalarında genetik inceleme yapılabiliyor. BRCA1 ve BRCA 2 olarak tanımladığımız mutasyonlar kandan bakılan testle tespit edilebiliyor. Bu markırların varlığı ailede genetik yatkınlığı belirlemenin yanında aynı zamanda bu hastalara uygun tedavi seçeneklerini belirlemede de yol gösterici oluyor. Bir başta yeni yaklaşım da üçlü negatif denilen gruptaki hastalar için geçerli. Bu grupta da hem lokal hastalıkta ameliyat öncesi hem de sıçramaları hastalıkta kemoterapiyle beraber immünoterapi tedavileri kullanılabiliyor. Immünoterapi tedavisi özellikle üçlü negatif grupta artık günlük pratikte kullanıyoruz. Dolayısıyla hastalarda uzun sağ kalım mümkün olabiliyor."