Yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleriyle gelen panik atak, günümüz insanının en büyük sağlık sorunlarından biri... Duygu ve düşünceler birbirini tetikliyor ve panik başlıyor diyerek hastalığın nasıl ortaya çıktığı konusunda bilgi veren Eğitim Araştırma
Psikiyatrik bozukluklardan kaygı, anksiyete bozuklukları içinde ele alınan bir hastalıktır. Günümüzde hastalığın görülme sıklığı gittikçe artmaktadır. Hastalığın teşhisi, 1860`lardaki Amerikan iç savaşına kadar uzanır. Da Costa isimli doktor, askerlerde herhangi bir fiziksel bozukluk bulunmamasına rağmen şiddetli göğüs ağrısı ve çarpıntıyla kendini gösteren bir sorunla karşı karşıya kalır. Sigmund Freud ise 1895 yılında bu duruma `anksiyete nevrozu` adını vermiştir. Tıp dünyası, bir asrı aşkın süredir hâlâ hastalığın şifresini çözmek için araştırmalar yapmaktadır.
Eğitim Araştırma Hastanesi Baş Hekim Yardımcısı Psikiyatris Dr. Mustafa Reyhancan haber ekibimize yaptığı değerlendirmede panik atak hastalığının tanımını yaparken “Panik atak, aniden başlayan ve zaman zaman tekrarlayan, insanı dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleridir. Atak birden başlar ve genellikle 10 dakikada ya da daha kısa süre içinde doruğa ulaşır. Çoğu zaman bu duyguya, bir tehlikenin yaklaştığı, kötü bir şeyler olacağı duygusu ve kaçma isteği eşlik eder. Hastalar çoğu zaman, bu nöbetlere `kriz` adını verirler” ifadesini kullandı…
Uzman Psikyatris Reyhancan sözlerinin devamında “Panik atak için tedavi arayışında olanlar, genelde korkularını çok yoğun olarak tanımlarlar. `Öleceğimi hissettim`, `Kontrolümü kaybettim`, `Kalp krizi ya da felç geçirdiğimi düşündüm` derler. Tüm bu belirtiler kişide endişe, dehşet, tedirginlik, gerginlik, sinirlilik ve çaresizlik gibi duyguların yaşanmasına neden olur. Fakat kişi panik atak yüzünden ölmez.”diye konuştu…
Panik atak hastalığının kadınlarda erkeklere göre 2-3 kat daha sık görüldüğünü vurgulayan Psikiyatris Reyhancan “ Hastaların yüzde 75-80’i kadındır. Terk edilme endişesi fazla olan insanlarda artar. Çağımız insanının birey olarak yalnız kaldıkça panik atağın artması bekleniyor. Yaşam boyu yaygınlığı değişik çalışmalarda yüzde 1.5 - 3.5 arasında saptanmıştır. Bu oran gittikçe artmaktadır” derken Panik atağın temelinde kendine güvende hissetmeme ve kontrol kaybı endişesinin yattığını vurgulayarak şunları kaydetti… “Günümüz insanı yeni durumlara uyum sağlamada zorlanır. Biyolojik varlığımız binlerce yıldır aynı olmasına karşın günümüz insanı çok sayıda yeni uyaranla muhatap olur. Son yıllarda yaşanan depremlerden ekonomik krize, ikiz kulelerin bombalanmasından nükleer savaş riskine, bulaşıcı hastalık riskinden domuz gribine kadar uzanan olaylar, bireyin ruhsal ve bedensel sağlığını bozuyor. Dış dünyadan gelen bir tehlikeye karşı ilk gelen tepki korku oluyor. Korkan insan bedeniyle ve içgüdüleriyle tepki veriyor. Ya kaçıyor ya da korktuğu nesneyle savaşıyor. Kaçamayınca ya da tehdit kaynağını yok edemeyince de zorlanma yaşıyor.”
Uzman Psikiyatris Mustafa Reyhancan panik atağı işaret eden belirtiler konusunda da şu bilgileri paylaştı… “Çarpıntı, Kalp atımlarını duyumsama ya da kalp hızının artması,Terleme,Titreme ya da sarsılma,Nefes darlığı ya da boğulduğunu hissetme,Soluğun kesilmesi,Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı hissi,Bulantı ya da karın ağrısı,Baş dönmesi,Sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma,Gerçek dışılık algısı, benliğinden ayrılmış olma,Kontrolünü kaybedeceği ya da çıldıracağı korkusu,Ölüm korkusu,Uyuşma ya da karıncalanma hissi, Üşüme, ürperme ya da aşırı derecede oluşan ateş basmaları görülür”