TBMM Başkanvekili ve AK Parti Kayseri Milletvekili Sadık Yakut, köyleri ziyaret ederek sıkıntıları dinlemeye Pınarbaşı köylerinden devam etti.
İl, ilçe yönetim kurulu ile meclis üyelerinden oluşan heyetle birlikte Pınarbaşı ilçesine bağlı Hassa, Tözgün, Panlı, Akören, Kuşçular, Devederesi, Aygörmez, Demirciören, Çerkezsöğütlü, Cinliören, İnliören, Tersakan ve Yağlıpınar köylerini ziyarete ederek, muhtarların ve vatandaşların sıkıntılarını dinledi.
Köylerde yoğun ilgiyle karşılanan Yakut, köy ziyaretleri ve gündeme dair açıklamalarda bulundu.
Köy ziyaretlerine, Pınarbaşı ilçesine bağlı köylerle devam ettiklerini belirten Yakut, "İl, ilçe yönetimi ile meclis üyesinden oluşan heyetle birlikte Pınarbaşı ilçesine bağlı köyleri ziyaret etmeye başladık. Bu ziyaretler tahminimce 1 hafta, 10 gün sürecektir. Çünkü Pınarbaşı en fazla köye sahip ilçelerin başında geliyor. AK Parti hükümeti olarak şimdiye kadar köylere neler yaptık. Bundan sonraki istekleri nelerdir, bunları yerinde tespit ederek, çözümü konusunda ilgili müdürlüklere iletiyoruz. Köylerdeki genel kanaat şu, milletvekilleri seçim zamanı gelirler, bunun haricinde milletvekilleri buralara uğramaz ama, biz AK Parti milletvekilleri olarak iktidara geldiğimizde bu kanıyı çok şükür bitirdik." dedi.
Gündemdeki Balyoz davasını da değerlendiren Yakut, şunları söyledi:
"Türkiye gündeminde herkesin merakla beklediği Balyoz davası sonuçlandı. Uzun süren bir yargılama neticesinde, karar verildi. Tabii bu karar tartışılıyor. Aslında üzücü olan nokta şu, TSK'nın içerisindeki bu kadar generalin ve diğer rütbelilerin böyle bir ceza ile muhatap olması beni de TSK adına üzüyor. Ama ortada bir ceza kanunu var. Bu kanunda da tarif edilen bir suç var. Yargılanan ve mahkum edilen şahısların da, bu konu ile ilgili haklarında tanzim edilen soruşturma evraklarında ve dosyalarında mahkemenin suçlu olduklarına kanaat getirmesi. Tabii bu kadar insana bu kadar ceza verilebilir mi, verilir mi, tartışmaları devam ediyor. Ama geriye dönüp baktığımızda, 1960 yılında yapılan bir ihtilal sonucu ülkenin başbakanının ve bakanının idam edildiği, 1971 yılında yapılan bir muhtıranın ortada olduğu, yine 1980 yılında yapılan bir ihtilal sonucu onlarca kişinin idam edildiği, daha sonra 28 Şubat süreci, bizim iktidara gelmemizle birlikte 2002 yılından sonra artık isimlerini unuttuğumuz ihtilal denemeleri bu da onlardan birisi. Burada tartışılacak konu suç hangi aşamalarda, teşebbüs oldu mu, bunlar hukuki anlamda tartışılır. Teknik anlamda zaten, mahkemesi tartışarak kararını verdi. Bu son karar değil. Yargıtay safhası var. Yargıtay’da da tartışıldıktan sonra, bizim çıkardığımız yasa gereği anayasa mahkemesine de bireysel başvuru hakları var. Ama bu hangi aşamada kaldı. Bu kadar ceza verilmesi gerekir miydi, gerekmez miydi, bu Yargıtay'da da enine boyuna tartışılacak. İlgili daire dosyanın tamamını dikkate alarak, bir karar verecek.
Burada asıl tartışılan konulardan biri de, hükümetin yargıyı etkileyerek böyle bir karar verdiği söyleniyor ama ben tamamı ile karşı düşüncedeyim. Çünkü hükümet yetkilileri, başbakan ve bazı sözcüleri de, bu yargılama devam ederken, meclis kapanırken çıkarttığımız yasada da yargılamaların biran önce bitmesi, hatta serbest kalmalarını gönüllerinden geçirdiklerine dair beyanatları var. Eğer yargı bunlardan etkilenmiş olsa idi, mahkumiyet değil, daha önce tahliye şeklinde karar vermesi, yargılananları da beraat ettirmesi gerekirdi. Burada anlatmak istediğim, kimsenin kimseyi etkilemek gibi bir şey söz konusu değil. Türk yargısı gerçekten bağımsız. Zaman içerisinde de yargılayan hakimleri verdiği beyanatlara baktığımızda da bu açıkça ortaya çıkıyor. Ama son değil. Yargıtay aşamasında, teknik anlamda daha da dikkatli incelenerek, karar verilecek. Yine tekrar ediyorum. TSK içerisinde, bu kadar subayın ceza almasına benim de gönlüm razı olmadı. TSK adına üzüldüm. Çünkü, TSK'nın görevi milletin oyu ile iktidara gelmiş, bir iktidarı oradan nasıl ederim düşüncesi ile toplantılar yapmak , onları nasıl yargılarım veya statları nasıl doldururum düşüncesi ile toplantılar yapıp, astlık, üstlük düşüncesi içerisinde bir araya gelmek değil. Keşke o toplantılarda, 30 yıldan bu yana Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da devam eden terör olayları ile ilgili nasıl çözüm buluruz bunun için yapılsa idi. Geçmişte Irak savaşı ile ilgili TSK olarak hangi varyasyonlar geliştirilebilir konusu tartışılsa idi. Veya daha ileri bir projeksiyonla, orta doğudaki temel gelişmeler karşısında TSK'nın neler yapması gerekir şeklinde bir tartışma konusu olsa idi. O zaman durum daha farklı olurdu. Tartışılan konular ne TSK'nın, nede başka bir kurumun görevi. Aslında anayasal sınırlarının belirlediği görev tanımı içerisinde kalması lazım. İnşallah bizim 10 yıllık mücadelemiz sonunda, çıkarttığımız anayasal değişiklikler ve yasalar sonunda, bu soruşturmalar, bu uygulamalardan ve bu kararlardan sonrada herkes görev tanımı içerisinde kalır. Yasama görevini yapar. Yargı görevini yapar. Yürütme görevini yapar. Diğer anayasal kuruluşlar ve anayasa da tarifi yapılan kurumlar da kendi görev tanımları içerisinde kalırlar. Herkesin de amacı, ülke insanının hayat standardını nasıl yükseltmek, nasıl Türk insanını modernleştirmek ve çağı nasıl yakalamak düşüncesi içerisinde kalır.”