Verem Haftası nedeniyle Kayseri'de bir basın toplantısı düzenleyen Prof. Dr. Zeki Kılıçaslan, dünyada her yıl 8-9 milyon kişinin vereme yakalandığını ve 1 milyona yakın insanın da veremden öldüğünü kaydetti. Prof. Dr. Kılıçaslan, ''Türkiye, verem sıklığı açısından Orta Avrupa ülkeleri düzeyindedir. Dünyada halen ortamala 100 binde 125 olan verem sıklığı Türkiye'de100 binde 24 civarındadır. Türkiye, bu göreceli başarılı duruma devletin ve başta Verem Savaş Dernekleri olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının başarılı mücadelesi ile gelmiştir. Şimdi hedefimiz, bu başarılı durumu daha da iyileştirerek Dünya Sağlık Örgütü'nün tüm dünya için belirlediği 2050 yılında hastalık sıklığını milyonda birin altına indirme hedeflerini çok daha önce yakalamaktır'' diye konuştu.
Veremle mücadelede belirlenen hedefi yakalamak için halen var olan bazı sorunları aşmak ve çok daha gelişmiş mücadele araçlarını devreye sokmak gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Kılıçaslan, şöyle devam etti:
''Ülkemizde uygulanan Sağlıkta Dönüşüm Programı, bazı yönlerden verem mücadelesi açısından ek riskleri gündeme taşımaktadır. Önceden bağımsız Verem Savaşı Daire Başkanlığı içinde yürütülen verem mücadelesi, yeni merkez yapılanmada Türkiye Halk Sağlığı Kurumu içinde Tüberküloz Daire Başkanlığı olarak yer almaktadır. Bu yeni yapılanmada gerek imkanlar gerekse yerine getirilmesi gereken merkez planlama, eğitim, kontrol, ilaç alımı ve dağıtımı gibi işlevler açısından en küçük bir kayba izin verilmemelidir. Kamu Hastane Birlikleri çatısında yeniden yapılanan kamu hastanelerinin yöneticilerinin önüne konulan mali performans hedefleri şimdiden verem mücadelesine zarar vermeye başlamıştır. Veremli hastaya bakan hastane ve sağlık çalışanları adeta cezalandırılmaktadır. Ülkemizdeki tüm tüberküloz hastalarının üçte birinin yanı sıra yılda 5 bine yakın hastanın ortaya çıktığı İstanbul'da bu hastaları kabul eden 2 büyük göğüs hastanesinde, tüberkülozlu hastalara ayrılan yatak sayısı toplam 30-40 gibi rakamlara düşmüştür. Bulaşıcı hastalıklar için özel bir düzenleme yoluyla bu önemli riskin bir an önce ortadan kaldırılması gerekmektedir.’’