Sosyal adalet; yoksulluğu, insan hakları ihlallerini, işsizliği, gelir dağılımında ayrımcılığı vb. sorunların oluşturduğu eşitsizliği ortadan kaldırmayı hedefleyen temel kurallardır. Sosyal adaletin amacı, herkese adil bir yaşam sunmaktır.
TTK tanımına göre ise; “Toplumun değişik kesimlerinde hayat standardı, gelir düzeyi vb. birtakım ölçülerin fırsat eşitliği çerçevesinde dikkate alınmasıyla sosyal alanda sağlanan denge durumudur” olarak açıklama yapıyor.
Hak ve adalet ise; “Yasalara uygun davranmak ve eşitliğe riayet etmek demektir”
Adalet; “Doğru, eşit, suçluya ceza, suçsuza sahip çıkmak, haktan yana olmak, mazlumu gözetmek, korumak” anlamı taşıyor.
Adalet, zengin-fakir, inanan-inanmayan, dost-düşman herkese eşit davranmak ve sosyal yapıda denge kurmaktır.
Son dönemin önemli İslam âlimlerinden Seyyid Kutub’a göre; İslam’da sosyal adaletin üç temel esası vardır:
- “Mutlak vicdan özgürlüğü
- Bütün insanların eşitliği
- Toplumun üyeleri arasındaki sosyal dayanışma” diye ifade ediyor.
İslam’da Adaletin sadece devlet ve saltanat düzeni için değil, hayatın her alanında uygulanması emredilmiştir. Bu sebeple Adalet, “İlâhî Adalet” ve “Beşerî Adalet” olmak üzere iki şekilde ifade edilmektedir.
Mekke’nin fethedildiği günlerde tanınmış bir ailenin kızı hırsızlık yapınca yakınları perişan olur. Hz. Muhammed’den (s.a.v.) kızın suçunu görmezden gelmesini isterler. Onun cevabi ise:
“Sizden önceki milletlerin yok olmasına sebep, içlerinden soylu biri hırsızlık yapınca ona dokunmayıp, zayıf ve kimsesiz biri hırsızlık yapınca ona cezasını vermeleriydi. Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapsaydı, onun da elini keserdim.” Buyurdular (Buhârî, Enbiyâ 54, )
Hz. Ali (r.a.): “Haksızlık önünde eğilmeyiniz. Çünkü hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz.” diyor
Adalet, eşitlik, dürüstlük gibi herkesi kuşatan ve bir toplumu yaşatan kurallardır. İnsan, dünyada huzur içinde yaşamak, kurtuluşu elde etmek için adalet ve eşitlikten ayrılmamalıdır.
Atalarımız tarihte bu anlayışla hareket ettiği için asırlarca farklı kültür ve farklı ırklara mensup milyonlarca insanın kardeşçe, huzur içinde bir arada yaşamalarını sağlamıştır. Ne zaman ki hak ve adalet ayrılmalar başlamış işte o zaman zulüm ve haksızlıklar, bölünüp parçalanmalar baş göstermiştir.
Bu nedenle adalet bütün kötülüklerin ve haksızlıkların en önemli ilacıdır. Yüce Allah (c.c.) Kur´an-ı Kerim´inde;
“Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan ve adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kin ve nefretiniz sizi asla onlara karşı adaletsizliğe sevk etmesin.” buyuruyor.
Adalet huzurun kaynağıdır. Savaşta, barışta, ölçü ve tartıda, söz söylerken, çalışma ve ücret dağıtımında, çocuklarımıza, eşimize, komşularımıza karşı, kısaca her zaman her yerde adalet olmalıdır.
Hülasa adalet, kâinatın düzeni, bir devletin bekası, ailenin, toplumun huzuru ve dünyanın saadetidir.
Adalet, zamanında doğru hüküm vermek ve haksızlıktan sakınmaktır. Adalet gecikmez. Adaletin zıddı zulümdür, haksızlıktır, adam kayırmaktır.
Adalete uyulduğunda huzur, barış ve sevgi hâkim olur, uyulmadığında ise zulüm olur, kan ve gözyaşı dökülür, haksızlık hâkim olur.
İslam dininde din, dil, ırk, cinsiyet ve ülke farkı gözetmeden insanlara, insan olarak yaratıldıkları için eşit davranma anlayışı vardır.
İslamiyet’te söz namustur ve insanlar arasında en geçerli senettir. Sözüne itibar edilmeyen, yalanla, hile, fitne ve fesatla uğraşan kimseler insanlıktan nasibi olmayanlardır.
Bu nedenle insan hayatının huzur kaynağı adalettir.